48. Bölüm: "Umut Çizgisi"

837 51 8
                                    

Merhaba! Çok hızlı gelir oldum son zamanlarda, değil mi? Ben de bu açıdan kendimden çok memnun kaldım. En başta bu kadar hızlı bölüm atmak istemesem de, sonra beklediğiniz bölümleri göz önünde bulundurup, hızlı gelmek istedim. İyi ki gelmişim, değil mi? :) Evet, eleştirilerinizi çok beğendim! Bir kişi de olsa, güzeldi, sevdim! Hızlı gelmek, ödüllendirmek istedim sizleri. Olayların biraz olsun yoluna girdiği bölümlerden oldu, bölüm sonunda tatmin olacaksınız, Nehir; hayatta kalabilirse tabii! :) Ali'nin, vebali boynuna yapışmış pişmanlığını okuyacağız.

İçime sinen, hoş bir bölüm oldu. Yaraların zirvede olduğu ama umudun da ön planda olduğu bölümlerdendi. Sözü çok uzatmadan bölüme geçeceğim. Umarım seversiniz, benim bayağı içime sindi, keyifle yazdım. Ali de yeterince acı çekti bu bölümde, Nehir zaten çekmeye devam ediyor. Bölüm başından şimdiki zamana acıları dinmeyen, mücadeleleri bitmeyen karakterlerle ilerliyoruz.

Bölüm şarkımıza gelelim.
Yücel Arzen: "Tanıma Beni"

2018'in Haziran ayında, kafamda kurgu canlanırken bu şarkıyı dinlerdim. Ah o günler, ne de güzeldi, nasıl da mutluyduk o zamanlar. Korona belası şurada dursun, Fahrettin Koca'nın kim olduğunu bilmezdik. Dünya bu kadar kirlenmemişti, insanlık bu kadar batmamıştı. Ben bu hikayeye bir gün tekrar başlasam da, o eski tadı alabilir miyim ki? Ali ve Nehir'in aşkı, 2018'de canlandı kafamda. Şimdi bir zaman makinesi olsa, bizi o vakitlere götürse, ne güzel olurdu...

Hadi artık bölüme geçelim, çok söze tuttum sizi. Şarkımızı açalım, kısık seste arka planda şarkımız çalarken ağır şekilde, bir taraftan da bölümü okuyalım. Umarım seversiniz, keyifli okumala

48. Bölüm: "Umut Çizgisi"

Bazı kadınların hikâyesine hüzün yazılmıştır, yakalarını bırakmayan kalp kırıklarının gölgesinde yürürler, 'Yaşam' denen imtihan dünyasında... Saçlarını savursalar mısra, gözlerini akıtsalar dize, kalplerindeki kırıkları teraziye bıraksalar; o kadar ağır basar ki, birden öte şiir olur... Şair olmak gerek kadınları anlamak için, en ince mısrasına dek okumak gerek. Gecenin en keskin saatlerinde, acının pençesinde kıvranan yürekler perişan, kalpler bitkin, gönüller yorgundu. O an, ambulansın sirenleri, keskince etrafı inletirken tüm arabalar, ambulansa yol vermekteydi...

"Geçecek!" demişti genç adam, girdabın içinde boğulurken sımsıkı tutmuştu ellerini kadının. Cansız, buz misali parmakları, kendi avuçları arasında boğulurken bekledi. Güçsüz bedenini, makinelere bağlamıştı. Kolunun biri alçıda, diğer kolunda serum vardı. Sağ gözünün üstündeki kaşının biraz tepesinde kısa sargı bandı vardı. "Sen beni bırakırsan, ikinci defa öksüz kalırım, daha annemin acısını atamadım içimden, gitme benden, geçecek; iyileşeceksin, bırakma beni." Kelimeleri, sesine değdirmişti acısını, daha sıkı sarılmıştı eline.

"Nabız çok düşük." Gelen sesler, uğultu gibiydi kafasında. Konuşan sağlık çalışanına baktı. Olay yerine ilk ulaştığında, nabzı hiç atmıyor gibiydi. O an için öldüğüne inanmıştı. Cansız bedenini kolları arasına aldığında, haraketlenişini hissetmiş önce, ardından da umutla tekrar kontrol etmişti nabzını. Çözmüştü o an, çok az olsa bile atıyordu. Yaşıyordu, hayattaydı. "Hastayı şok pozisyonuna getir, serumu da yenile hemen!" Yaşlı olan diğer sağlık çalışanı konuştuğunda, kendinden geçmişti, sadece karşısındaki kadına odaklanmaktaydı.

Kalp atışları biraz daha iyiydi öncekine göre. Yaptıkları masaj, az da olsa işe yaramıştı. Yol, bitmek bilmemiş, daha da uzamıştı gözünde. Tüm arabaları, binaları geride bırakarak ilerlemişti ambulans. Sirenlerini, acı şekilde dökerken etrafa, daha da hızlanmıştı araç. Keşke bir kere aralasaydı gözlerini. Sevdiği elalara bakıp, "Seni de, bebeğimizi de çok seveceğim." diyebilseydi. Şu an için bebekleri hayattaydı ama onun da durumu riskliydi.

LEYLA ||TAMAMLANDI||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin