Merhaba!
Biraz geciktim ama oldukça uzun bölümle geldim karşınıza. Geçmişten sahneler yazma ihtimali vermiş olsam da, ne yazık ki başaramadım. Yapacağım fakat, ilerde geçmişten sahneler görüp, Nehir'in çocukluğunu okuyacaksınız. Bolca Nehir ve Hülya sahneleri okuyacaksınız.
Medyaya gelince, sonsuz bir umudun simgesini yerleştirdim. Görsel, bana göre parlayan umudu aşılıyor. Hikâyemiz, karakterlerimiz çok zor imtihanlardan geçecek. Bunu ancak umuda tutunarak başarabiliriz. Ben inanıyorum, desteğinizle bunu başaracağım.
Bölüm şarkımız:
Eylem Aktaş "Zor Yıllar"
(Medyaya yerleştirdim.)25. Bölüm: "Konuşmayacak Mısın Benimle?"
Yağmur taneleri usulca ıslattığında şehri, gökkuşağına tanıklık etmişti gökyüzü. Durduğunda araba, Nehir'in çırpınmaları da çoktan kesilmişti. Çırpınsa ne fayda? Sesi bile çıkmıyordu ki. Ağzındaki çaputtan inilti gibi çıkan sesiyle gözyaşları dökmüştü. Ali gelecekti nasıl olsa, umudunu kesmiyordu. Duran arabadan inen Hülya, belini aşan koyu sarı saçlarını havalıca geriye attırmıştı. Kerem, indiği arabanın kaputunu sertçe örtmüş, dik şekilde bakmıştı Hülya'ya.
"Kızım beni istemiyor, ben de onu istemiyorum artık diye triplere giriyordun. Ne oldu şimdi, niye geri aldık bunu? Analık damarın mı kabardı birden?"
"Sana ne be! Kız benim değil mi? İster atarım, ister de geri alırım!"
"Komiser bozuntusu peşimizi düşerse ne olacak?"
"Hallettim ben onu."
"Ne demek hallettim? Lan adam zaten manyağın biri. İstanbul'a geçici görev için geldiğinde kolumu yamultmuştu. Gerçi ben de onu döverdim ama bakma, birden saldırdı."
"Akıllı olsa zaten, kızımı benden kıyı bucak kaçırmazdı. Hallettim diyorum. Bana yaşattığı ne varsa, misliyle yaşayacak. Kısa süre sonra gelemeyecek peşimizden."
"Ne değişti? Anlamıyorum."
"Yaa sana ne be, sana ne! Ne değiştiyse değişti. İstemedim, attım. Şimdi de istiyorum, geri alıyorum. Ne zorluklarla doğurmuşum, başkasına anne dedirtecek kadar salak mıyım?"
Hem kızını, hem intikamını alacaktı. Ne yaptılarsa kendisine, daha ağırını yaşatacaktı onlara. Sırıtarak ilerledi. Kapıyı açtı. Nehir, korkarak, emaneten oturmuştu koltuğa. Arabaya bindiğinden bu yana ağlıyordu. Hâlâ da dinmemişti ağlaması. "Hadi kızım geldik, iniyoruz!" İkazcı sesi, eskisi kadar sert değildi. Kolundan tuttu, sakince indirdi. Kızını indirip kenara çekerken sol koluyla ötedeki koltuğa uzandı. Nehir'e ait çantayı aldığında kapıyı örttü. Hafifçe eğildi, kızının yüzünü aldı parmakları arasına.
"Nehir." Sesi iyice yumuşadı. Tatlı hal aldı. Saçları, kızının yüzüne değmekteydi. "Nehir'im, meleğim... Bak, benim kaderimde senin annen olmak var. Senin kaderinde de benim kızım olmak var. Birbirimizden kaçamayız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYLA ||TAMAMLANDI||
RomansaEla gözlerini sarmalayan uzun, şekilli, katran karası kirpikleri vardı. İnce yüz hatları acıyı gizlerken derinlerinde, inadına gülümsüyordu hayata. Dudaklarında yitiğinin sazı olmuş, yanık bir sevda türküsü dönerken, parmaklarının işlediği nakışları...