27. Bölüm: "Göçmen Kuşlar"

1.4K 97 161
                                    

Mis gibi, taze bölümle merhaba derken umutla kucaklıyorum hepinizi.

Bölüme istediğim ayrıntıları ekleyemeden yazdım ama o ayrıntıları ileriki bölümlerde göreceğiz nasılsa. Çok bekletmemek için böyle yaptım. Medyamız harika ötesi yine. Bölüme de uyuyor. Zaman, ardımızda izler bırakarak, bizi ne de güzel eğitiyor değil mi? En büyük öğretmen ama bütün öğrencilerini öldürüyor. Yine de umuda giden yolda zamanı kat etmeye değer.

Grup Ayna'nın "Severek Ayrılanlar" şarkısını, şimdi tanıyalım. İlerleyen bölümlerde yeniden dinleyeceğiz. Umalım ki bir gün, Ali, aşık olunası sesiyle Nehir'e söylesin bu şarkıyı.

Hadi şarkımızı açıp geçelim bölüme! Uzun zamandır yazmayı hedeflediğim bölüm ile baş başa bırakıyorum sizi!

27. Bölüm: "Göçmen Kuşlar"

||2 Yıl Sonra||

"Bildiğim bir şey varsa bayım;
Dualarım gün olur da kabul olursa,
Bu şehrin tarih kokan sokaklarının birinde
Seninle karşılaşmayı dilerim..."

Didem Madak

Genç kadın, kendisini annesinin bıraktığı kaldırım kenarında durdu. Çantasını açtı, içinden katladığı beyaz bastonunu çıkardı. Ucunu açtı, yere sürdü. Usulca ilerledi mağazaya doğru. Annesi hep aynıydı. Hiç inanmıyordu samimiyetine. Nehir'i inandırabilseydi anneliğine, mağazanın içine kadar eliyle bırakmaz mıydı? Parmakları cam kapıya değerken kapıyı araladı. "Akşam seni buradan alacağım." diyen annesi, öylece bırakıp gitmişti. Bastonuna sıkıca sarılırken içeri girdi. Titredi hafifçe. Mevsim sonbahara kucak açarken yapraklar, dallara veda ediyordu. Montunu çıkarıp bastonuyla birlikte askıya astı. Çantasından telefonunu çıkardı, onu masaya bırakınca çantasını da astı.

"Ben geldim Galip Bey." Duymaktan en çok sinir olduğu son kelimeye baskı yaparken gülmüş, içeriye doğru akıtmıştı sesini. Genelde resmi konuşmalardan hoşlanmazdı, öylesi ters biriydi. Masaya ilerledi, parmaklarıyla sandalyeden destek aldı, usulca oturdu. Öğle ezanından sonra müşteriler akın ederlerdi. İç geçirdi. Yıllar geçse de alışamamıştı yeni hayatına. "İyi, geldiysen masanın arkasındaki paketleri yerleştir."

Galip Bey'in sesini duyduğunda oturduğu yerden kalktı. Ardına döndü, paketlere çarptı. Masaya ilerledi. Paketleri yerleştirmeye başlamadan önce elini, masadaki küçük, nostaljik radyonun düğmesine bastırdı. İlk çıkan şarkıda durdu. Bekledi. Şarkının akışına bıraktıkça ruhunu, kendini bulmaya başladı şarkıda. Yeniden ardına döndü, paketleri raflara yerleştirmeye başladı. Şarkının sözleri akarken kulaklarına, kendi de naif sesiyle eşlik etmeye başladı:

"Severek ayrılanlar bilirler ayrılığı.
Severek ayrılanlar yaşarlar pişmanlığı.
Çok uzak şehirlerde aynı çarpar iki yürek.
Çok uzak bir şehirde beklendiğini bilerek."

Şimdi ayrı şehirlerde, ayrı çarpıyordu yürekleri. Adamın nerede olduğunu bilmiyordu kadın. Bilmek istediği de meçhuldu doğrusu. Kırgın yüreği özlemle dolu olsa da, Nehir bunu kabullenmek istemiyordu.

"Gün gelir, için yanar, elin gider mektuplara..."

Parmakları, mektuba değil de, boynundaki taşı ağır, çiçekli kolyesine gitti. Orada durdu. Yutkundu.

"Gün gelir, beni ararsın, gözün dalar, uzaklara..."

Göçmen kuşların sesine karışşarkının nakaratı. Kanatlarını çırpan kuşlar, kadının gözlerini değil de, kalbini akıttı uzaklara.

LEYLA ||TAMAMLANDI||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin