Merhaba!
Bayağı detaylı bölüm ile geldim karşınıza. Hikâyemiz artık, istediğim noktalara ilerliyor. Geçen yıl, hikâyeye ilk başladığımda küçücük telefonla ilerleyemem sanırdım. Çok şükür şimdi yazı yazmak için aldığım ipad sayesinde bayağı hızlı ilerliyorum. İşimi de yeniledim aynı zamanda. Artık gündüzleri elime alıp yazabileceğim. Gelelim bölüm içeriğine:
Sizden ricam, lütfen okurken artık Nehir'i yargılamayın. Ben bundan çok sıkıldım. Her karakter güçlü olacak diye bir düşünceniz olmasın. Nehir zaten, yaşadıklarına göre çokça güçlü. Saplantılı bir annenin elinde. Kendi parasını kazanmaya çalışırken tek sorunu engelli olmak değil. Artık kansızlık gibi başka hastalıklarla da mücadele ediyor. Her engelli karakter aynı olacak diye durum yok, Nehir böyle!
Bölüm şarkımız: Gülay - Sezenler Olmuş
Keyifli okumalar!
30. Bölüm: "Yürü Çabuk!"
Kadın, rüzgarlı bir koru gibi sıyrıldı sisinden.
Eteklerindeki kederi ve yalnızlığı çırptı,
Saçlarını omuzlarından akıttı.
Boşluğu çerçeveleyen pencereye gidip
"Yaşamak en büyük güçtür." yazdı, camların buğusuna...Şükrü Erbaş
Genç kadın, yıllar sonra işittiği sesle dondu kaldı. Kaskatı kesildi. Ardına dönse, geçmişiyle yüzleşecekti. Kalsa, Nehir olarak ne kadar mutluydu ki? Kendine yetebiliyordu işte. Öldürdüğü birini yaşatmak, çok saçma değil miydi? Yeniden geçmişine gitse, kurduğu düzenden olacaktı. Yine de kızdı kendine. «Canı cehenneme kuralların!» diye geçirdi içinden. Elindeki eşyaları kapı kenarına bırakmıştı bile. Hızla ardına dönerken kollarını aralamıştı kollarını. Karşısındaki kadın, ondan gelen atağı fark ettiğinde, hızla yakaladı kadını. Sımsıkı sarıldılar birbirlerine.
"Anne." Sesi tökezlemişti. Onu anne bilmişti, nasıl kızabilirdi ona? Aile bildiği insanlardan ayrılmasına da Ali sebep olmuştu. Öfkelerin en büyüğünü ona duymalıydı. Bencilce "Git" demişti kendisine. Sadece kendisinden uzaklaştırmak istediği kadını, aile bildiği insanlardan da uzaklaştırmıştı. Oysa bu insanları Nehir'e aile yapan da o değil miydi?
"Güzel kızım benim. Affet, gelemedim, çok özledim seni." İkisinin gözyaşları da birbirine karışıyordu. Hem geçmişin acıları saklıydı gözyaşlarında, hem de şimdinin buruk sevinci. "Senin suçun yok ki, ben haber ulaştıramadım size. Sesimi kasete yükledim ama gönderemedim, yakaladı beni. Aldı elimden hepsini."
"Hepsi geçti annem, hep yanında olacağım yavrum."
"Anneciğim, ağlama sen yeter ki, geçecek inşallah." Kadının yüzünde parmaklarını gezdirirken kuruyordu cümlesini. Sımsıkı sarıldıklarında ise doyasıya öpüyorlardı birbirlerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYLA ||TAMAMLANDI||
RomanceEla gözlerini sarmalayan uzun, şekilli, katran karası kirpikleri vardı. İnce yüz hatları acıyı gizlerken derinlerinde, inadına gülümsüyordu hayata. Dudaklarında yitiğinin sazı olmuş, yanık bir sevda türküsü dönerken, parmaklarının işlediği nakışları...