Merhaba!
Hızlıca, hazır elimdeyken bölüm, 11. Bölümü de atmak istedim. Kısa ama net bir bölümdü. Medyadaki resim aşırı uydu. Bölümle ne alakası olduğunu, okuyunca göreceksiniz. Bu hikâye aşkı değil, aşkın emekten ibaret olduğunu anlatıyor. İnstagramda bulduğum alıntının, bölümü okuyunca medyada ne kadar nezih durduğunu anlayacaksınız.
Şarkımız medyada mevcut. Açamayanlar için ismini de veriyorum. Şarkıyı bölüm Boyunca açık bırakıp, bölümü de şarkı eşliğinde sindirerek okumanızı rica ediyorum.
Yusuf Hayaloğlu: "Hayat Nedir Ki Anne?"
Keyifli okumalar!
11. Bölüm: "Artık Benim Annem Değilsin"
...Şiirin öptüğü kadınlar var dünyada,
anne deniyor işte onlara...Bilal İşgören
Ciğerlerini parçalayan kokunun bedenini ele geçirmesine izin verirken düşündü. Annesi, nasıl bu hale gelmişti? Oysa bir zamanlar dünyanın en iyi annesiyken, ne getirmişti onu bu hale? Bilmiyordu. Özlemini öldüren gururu vardı. Şimdi affetse, aptal yerine koyardı kendini. Affetmese çok mu acımasız olurdu? Sonuçta sokağa atmamıştı. Kendisine iyi ya da kötü bakmıştı. Okumuştu. Belki üniversiteye yollamamıştı ama kolay yoldan meslek sahibi yapmış, çeşitli meslek kurslarına göndermişti. Onun sayesinde kendini böyle güzel geliştirmişti. Şimdi ne demeli, ne tepki vermeliydi karşısındaki kadına.
Kadın, kendinden ayırdığı kızına dikkatlice baktı. Yüz hatlarını inceledi. Kilo almıştı geçen altı aylık sürede. Tanınmayacak kadar çok kilo almıştı. Tahta misali yüzü dolmuş, can gelmişti. Önüne bir kap yemeği bile sitemle koyduğu kızına, elalem nasıl da iyi bakmıştı. Parmaklarını yüzünde gezdirdi. Kıyafetlerine baktı. Ne kadar kaliteli giyiniyordu. Saçlarının yapılıp taranışı, yüzündeki makyajı, takıları, her şeyiyle bambaşkaydı. Nehir'den geriye eser kalmamıştı. Kendi elleriyle öldürdüğü Nehir'i geri mezardan çıkarmaya çalışıyordu.
Hülya, dolu gözlerinden yaşları akıttı dakikalarca. Nihayet Ali Komiser'i takip ederek kızını burada bulmuştu. Amacı, onu buradan alıp gitmekken Nehir, hiç de umduğu gibi özlemiş davranmıyordu. Kin doluydu, nasıl gelmişti bu hale? Ne yapmışlardı kızına da, böyle girmişlerdi aklına? "Nehir'im."
Kızının sarışın tenini okşadı parmakları. Yaptığı hatalar geldi aklına, işlediği günahlar. Altından kalkamayacağı, savunmayacağı kadar ağırdı suçu. Ne yaşarsa yaşasın, yaptıklarını haklı çıkaramazdı. "Şükürler olsun, buldum sonunda seni."
Yutkundu Nehir. Vereceği cevabı aradı. Kokusu yine aynıydı. Hep ihtiyacı olan anne kokusuydu. İhtiyacı olmuştu da, hiç bulamamıştı ki o kokuyu, hiç tadamamıştı. Parmakları, kadının ipeksi saçlarında gezinmiş, istemesizce değmişti parmakları. "Anne."
Kelimenin ağzından nasıl çıktığını kendi de bilmiyordu. Mecburdu, başka nasıl seslenebilirdi ki? Annesiydi sonuçta. Canı, son kez kullanmak istemişti bu kelimeyi. Kadın, gelecek cevabın iyi olacağını sanmış, tutamadığı gözyaşları ile cevap vermişti: "Efendim aşkım, söyle anneciğim."
Nasıl da içten konuşuyordu? Keşke tüm bunları yapmasaydı da, şimdi yine eskisi gibi olabilseydiler. Düşünüyordu. Ne demeliydi? Affedip boynuna atlasa, kalbinin sesini dinlemiş olurdu. Gururu ne olacaktı peki? Ona yazık değil miydi? Aklına küçükken, gözlerini kaybetmeden önce babası ile birlikte izlediği film geldi.
Selvi Boylum Al Yazmalım...
Selvi Boylum Al Yazmalım'ı ilk izlediğinde; gönlü Ahmet Mekin'e, gözü Kadir İnanır'a gidiyor insanın. Sonra büyüdükçe "Erkek" ile "Adam" arasındaki farkı öğrendikçe Asya'ya hak veriyor insan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYLA ||TAMAMLANDI||
RomanceEla gözlerini sarmalayan uzun, şekilli, katran karası kirpikleri vardı. İnce yüz hatları acıyı gizlerken derinlerinde, inadına gülümsüyordu hayata. Dudaklarında yitiğinin sazı olmuş, yanık bir sevda türküsü dönerken, parmaklarının işlediği nakışları...