Eleştirilerinizi beğendim, bayağı da güzel, bol yorumda bulunmuşsunuz! Böyle ilerlerseniz sürekli bölüm atarım. Şimdi alacağım yorumları da beğenirsem, gece yarısı yeniden bölüm yüklerim. Çok şükür artık yazmaktan yana zerre sıkıntım yok. Zor günlerimi geride bıraktım. Kendimi sürekli hikâyelerime vermekteyim. İnşallah böyle ilerleyeceğiz. Kurguyu yarıladık. Bu hızda gidersek finale ulaşmamız da çok sürmez. Tabii şimdilik daha var final olmasına.
Bölüm şarkımız:
Ahmet Kaya "Başım Belada"Bölüme ne derece yakıştığını bilemem ama bu kadar olayın içine uydu gibi. Zaten Ahmet Kaya'nın şarkıları her düzene uyar, her kesime hitap eder. Ben çok seviyorum kendisini, Ahmet Kaya'yı bazen Ali'ye benzetiyorum kişilik olarak. Ali'yi yazarken onun isyanını kaleme alır gibiyim. İlerleyen bölümlerde ne demek istediğimi daha iyi anlacaksınız.
Keyifli okumalar!
36. Bölüm: "Dokunma Bana!"
Ali, telefonunun çalması ile bakışlarını yengesinden indirdi. Telefonunu açtı, acil çıkan işi ile çekti gitti. Geçen kısa zamanın ardından Muhsin ve Ali hariç herkes, öğrendi Gaye'nin yaptıklarını. Evdekiler biliyordu artık. En çok da Canan şaşkındı. Ve ne yazık ki o da, annesiyle babası gibi söyleyemiyordu abisine. Tüm aileden soğumasından ürperiyor, çok sevdiği abisini kaybetmek istemiyordu. "Üzülme." diye teskin edebiliyordu ancak Ali'yi herkes. "Leyla gerçeği öğrendiğinde, er ya da geç affedecek seni." diyorlardı ama Ali'nin umudu azdı. Günler geçerken Ali, Leyla'yı yalnız yakalayıp onunla konuşmak için fırsat kolluyordu.
Nehir, taksiye bindikten kısa süre sonra vazgeçmişti ona hesap sormak için karşısına dikilmekten. Şimdi gitmeyecekti. Yusuf'un ısrarı ile vazgeçmişti bundan. Sağlıklı düşünemediğini, fazla öfkesi ile haraket etmesinin, doğru sonuçlar vermeyeceğini söylemişti karşısındaki adam. Deniz kenarında gözyaşlarını dökecek, rahatlayacaktı. Öyle de yaptı. Yanında biri varken zorlansa da, olabildiğince ağlamıştı.
"Seni ağlarken görmek canımı acıtsa da, gözyaşların bana, ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor." Nehir, yan yana oturdukları bankta, işittikleri afallarken, adama dönmüştü. "Söylediklerinin hepsini duydum zaten." demişti soğukça. "Bunca ilginin sebebini merak ederdim hep ama anlayamamıştım, konduramamıştım kendime. Terk edilmiş kadınlar, bir daha sevilemeyeceklerini düşünürler hep."
"Sevilmeyi en çok sen hak ediyorsun."
"Sevmekten de, sevilmekten de canım yandı. İstifa dilekçemi göndereceğim, merak etme."
"Belki zamanla fikrin değişir. Nehir, duygularıma karşılık vermeni beklemiyorum ama izin ver, sana yardımım dokunsun, atölyemde kal."
"Senin bana faydan dokunurken, benim sana zararım dokunuyor."
"Lütfen benimle kal, gitme. Hem zaten, hemen öyle çıkış olmaz. Dilekçeni ver ama bu süreçte de düşün."
Sessiz kaldı kadın, suskunluklarını hicranla doldurmuştu...
"Bunu evet olarak kabul ediyorum."
Günler böylece akıp geçerken o gün gitmediği için mutluydu Nehir. Onu kırmaya kıyamazdı. İyi ki öfkesi dindiğinde gidecekti. İş çıkışı, koluna çantasını geçirirken masasından kalktı. Dosyalarını kaydederken, leptobunun kapağını kapattı. Çağırdığı araca bindi. "Siz ilerleyin yola doğru, ben söyleyeceğim gideceğimiz yeri." dedi sakince. Telefonunu çıkardı. Perizat Hanım'ı aradığında, soğuk çıkıştı.
"Oğlun, nerede çalışıyor, adresini konum atabilirsin, ya da direkt numarasını gönder, istemesem de kendisi ile muhatap olayım."
Diyeceklerini bitirdiğinde telefonu sertçe kapattı. İstemeden soğuk ve sert konuşmuştu. Kendini durduramaz olmuştu artık. Tanıyamaz olmuştu yeni halini. Bu nasıl hayat, nasıl kaderdi ki, içinden çıkamıyordu yaşadıklarının? Taksiciye, konumdan aldığı adresi söylerken, aldığı telefon numarasını da aradı. Onun sesini duymak, onunla karşılaşmak, kaldıramadıkları arasında olsa da, güçlü duracaktı. Sesi dolduğunda kulaklarına, sakince konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYLA ||TAMAMLANDI||
Storie d'amoreEla gözlerini sarmalayan uzun, şekilli, katran karası kirpikleri vardı. İnce yüz hatları acıyı gizlerken derinlerinde, inadına gülümsüyordu hayata. Dudaklarında yitiğinin sazı olmuş, yanık bir sevda türküsü dönerken, parmaklarının işlediği nakışları...