Seni ağlatan kişi uzanıp dokunmuyorsa yanaklarına,
silmiyorsa gözyaşını; boş ver ağlama...
Senin saçlarına,
Senin ellerine,
Senin yüreğine dokunmasına ihtiyacın olduğunda uzak duruyorsa senden, sil at onu hayatından.
Çünkü senin kalbine değemeyen, göz yaşına hiç değmez...*
(Ezgin KILIÇ)
3 yıl sonra...
Ölüm, her yürekte farkı anlamlara sahiptir aslında. İlk öğrendiğin anda çıldıracakmışsın gibi hissederken, dünyanın sonu sanki o anmış gibi gelir insana... Hayat bir anda o kadar basit gelir ki yaşamak anlamsızlaşır. Taşınan yürek, bedenine o kadar dar gelir ki, hissettiğin acıyı daha fazla kaldıramayacağını hissedersin. Yakıcı güneş altında iliklerine kadar üşüdüğünü hissedersin mesela. Hiçbir sıcaklık eskiden tuttuğun elin sıcaklığını vermez sana. Açık havada nefes alamaz hale gelirken, kapalı yerlerde onun mezarda nasıl yaşadığını düşünürsün. Ve asla görmediğin bir yaran sürekli kanar. Sen acıyı hissedersin ama acıyı geçirecek ilacın yoktur.
Genç kadın uzunca bir süre bu duygularla yaşamıştı. Bugün, o kaybın üzerinden tam 3 yıl geçmişti. Acı insana çok şey öğretiyordu. Ki genç kadın onca acıdan sonra bambaşka biri olduğunu hissediyordu. Daha güçlüydü mesela. Daha yıkılmaz, daha dirençli. Gözyaşları daha az akıyordu artık. Bu bile büyüdüğünün bir işaretiydi. O değişmişti. İlk başlarda kendini suçlamıştı ama uzunca bir süre önce kendini azat etmişti bu aşktan. Evet, çok sevmişti ama bunun yanında da çok şey yaşamıştı. Kocası onu en yakın arkadaşı aldatmış, yine kocası tarafından tecavüze uğramış, hor görülmüş, aşağılanmış ve pis bir intikam oyununda kullanmıştı. Bu yaşadıkları aşkını sorgulamasına neden olmuştu.
Kim sevdiğine böyle büyük acılar yaşatır demişti... Cevabı yine kendisi vermişti.
Hiç kimse...Seven, sevdiğine kıyamazdı. O Akad'ın yaralı halini görünce içi gitmiş, dünyası durmuş, zaman kavramını yitirmişti. Yıllarca gözyaşi dökmüş yas tutmuştu. En büyük destekçisi yine Yavuz olmuştu. Bir kardeşten yakın olmuş onu izmir'e götürmüştü. Bir süre sonrada aile şirketlerinin İstanbul daki yönetiminin başina geçmiş ve Yaren ile beraber İstanbul'a taşinmıştı. Ailesi genç kadını yine yalnız bırakırken, o Yaren'e sahip çıkmış her şeyiyle ilgilenmişti.. Ve iki yıl boyunca da psikolojik destek almasını sağlamıştı. Çok zor olmuştu genç kadının kendini açması. Çoğu kez sinir krizlerini hastanede geçirerek atlatmıştı ama bu destek Yaren'e iyi gelmişti. Artık kendi suçlamaktan vazgeçmişti.
Ve sonunda Akad'ın ölümünü kalbine inandırmıştı. O acıyla başa çıkmayı öğrenmişti. Belki mezarını görse onun yanına da gider, onu aşkından azat ettiğini söylerdi. Ama Akad'ın kalbinin durduğunu öğrendiği anda kalbi bu acıyı kaldıramamış bayılmıştı. Gözlerini açtığında yanındaki hemşireye onu sormuştu ama bilmediğini söylediğinde, kolundaki serumu hızla çıkararak kendini odadan dışarı atmış ve ilk bulduğu doktora yalvararak Akad'ın durumunu sormuştu. Doktor genç kadına yardımcı olmak için hemen danışmaya sormuştu. Evet, hastaneye böyle bir hasta gelmiş ama geldiğinde ölmüş olduğu için ailesi cenazeyi alarak gitmişti.
Akad'ın ailesi kimdi? Neden genç kadına sormadan ailesine verilmişti bilmiyordu o anda da sorgulamamıştı ama yana yakıla herkese sormuştu. En sonunda Akad'ın babasının cenazeyi alıp özel uçakla, Amerika'ya gittiğini öğrenmişti. Kocasının mezarını bile ziyaret etme hakkı elinden alınmıştı. Günlerce ağlayarak soruşturmuştu ama onun ailesine ulaşamamıştı. Bu durum onu daha da kötü yapmıştı. Onu son kez görememiş olması yüreğini sızlatırken, bu acıyla baş edemeyeceğini düşünüp ölmeyi istemişti. Tam o anda Yavuz çıkıp gelmişti işte. Onu yine yalnız bırakmamıştı. Ailesi bile gelmemişti. Onun için Akad'ın ölümü ile ailesi de ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeç Kalbim
Romanceİhanetin gölgesinde yaşanan bir aşk... Gerçek aşkı bulduğunu sanan bir kadın. Ve intikam yemini etmiş bir adam. Aşkın insanı sadece bir defa bulduğuna inanan herkesi derinden sarsacak bir hikaye...