7

110 22 17
                                    

MEDYA : Ceylin

Coldplay - Hymn For The Weekend

Sürüklediğim valizi bagajın yanına getirdim ve yerleştirmesi için babama verdim.

"Bu da sonuncusudur umarım," dedi babam, valizi zorla sığdırmaya çalışırken.

"Evet," diyerek onu onayladım ve geri çekilip bagajı inceledim. Annemle bana ait olan büyük boy valiz, içinde babamın eşyaları olan orta boy valiz, sadece ayakkabılarımızın olduğu küçük boy valiz ve halam, Ceylin ve Yankı'ya ait olan bir büyük boy valiz daha. Ayrıyetten içinde annemle ikimizin makyaj çantalarının, bakım ürünlerini, deodorant, roll-on ve parfümlerin, küpelerin, kolyelerin, ojelerin, okumak için yanımda götürdüğüm kitabın olduğu kocaman okul çantam ve hemen hemen aynı şeyleri içeren Ceylin'in çantası. Geri dönerken etleri koyacağımız buzluğu da zar zor bir köşeye sığdırmıştık. 4 valiz ve 2 büyük sırt çantasıyla bayram için köye gidiyorduk. 10 günlüğüne.

"Yolda şu valizlerin bir kısmını Mehmet'e verelim yoksa bu ağırlıkla doğru düzgün hareket edemeyeceğiz." Şehrin dışında amcamlarla buluşup gidecektik. Şehrin dışında buluşuyorduk çünkü onlar neredeyse karşıda oturuyorlardı. Karşıya geçmek zaten başlı başına bir dertken bir de onları bekleyerek zaman kaybedip köprü trafiğine yakalanmak istemiyorduk.

"Onlarda da yer olacağını sanmıyorum. Melda bir sürü şey almıştır. Mina'nın da ayrı valizi olduğuna eminim. Ayrıca Aras da geliyor." Aras, amcamın küçük oğluydu. Onunla en son geçen sene bayramda görüşmüştük.

Eskiden onu hiç sevmezdim. Çünkü annesi annemden nefret ederdi ve Aras'ı da bize karşı her türlü kışkırtırdı. Taa ki 2 sene öncesine kadar. Annesiyle amcam ayrılınca hem sırf Melda'ya inat olsun diye anneme yaklaşmıştı hem de artık annesinin etkisinde kalmadığı için. Kimseden etkilenmeyecek kadar büyüktü -benden sadece 1 yaş küçüktü- ve annesi de artık bizimle uğraşmayı bırakmıştı. Bizimle yakınlaşınca Aras'ın gerçekten de iyi ve eğlenceli biri olduğunu fark etmiştim. Ve Ceylin de bu konuda benimle tamamen aynı fikirdeydi.

Amcamın büyük oğlu Emre'yle de en son Remzi dedem hastalığında apar topar köye geldiğimiz zaman görüşmüştük. Bu olayın üstünden 5 yıl geçmişti. 5 yıldır onu hiçbir şekilde görmemiştim.

"Belki Emre bile gelir," dedim babama. "Onun da valizi vardır." Yan gözle de kısaca Ceylin'e baktım, çoktan gözlerini devirmişti.

"Ay inşallah gelmez, bu bayram bir de onunla uğraşamam." Kendimce güldüm. Emre, Ceylin'in bu dünyada en çok nefret ettiği insandı, bunu birçok kez sözlü olarak da dile getirmişti. Onun yılışıklığından ve ikiyüzlülüğünden hiç haz etmiyordu. En çok yılıştığı ve yaranmaya çalıştığı kişinin Melda oluşu onun sinirini ayrıca bozuyordu. Bense Emre'ye karşı nötrdüm, onun davranışlarını umursamıyordum. Ama insanın dünya üzerinde en nefret ettiği kişinin kuzeni olması garibime gidiyordu. Hem de nefret edilmesi gereken çok daha başka insanlar varken. Maxim gibi.

Onunla olan son konuşmamızı hatırlayınca kendi kendime gözlerimi devirdim ve arabaya bindim.

Annem hamile olduğu için önde rahatça gitmesi gerekiyordu, bu yüzden dördümüz arkada sıkışacaktık. Yapabildiğimiz kadar rahat pozisyonlar yakaladıktan sonra yola koyulduk.

"Maxim'den haber var mı ?" diye fısıldadı Ceylin, ben kulaklığımı takmak üzereyken.

"Hayır. Son söylediğinden sonra ona mesaj atmamı falan beklemiyorsun, değil mi ?"

"Sen de haklısın."

Ekranı açtım ve hemen Maxim'in ismini gördüm. Nefesim kesildi bir an için.

YİNE YENİ YENİDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin