25

70 6 22
                                    

MEDYA: Fleurie- Love and War


Bol bol yorum lütfen :)




 Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdanarak anlam veremediğim tuhaf histen kurtulmayı denedim. Hikayenin başını düşündüğümde şu an bulunduğum konum çok saçma geliyordu. Yazın otelin restoranında yemek yerken Rus bir çocuk gözüme çarpmıştı ve şimdi onun evinde oturup ailesiyle tanışıyordum. 

 İçerisi genişti. Bej-siyah karışımı koltuk takımı salonun uygun yerlerine konulmuş, yine aynı şekilde bej rengindeki avizeyle uymuştu. Tekli koltukla üçlü koltuğun arasında büyükçe bir vitrin vardı. Her köşeden görülebilecek şekilde ayarlanmış büyük televizyon duvara tutturulmuştu. Televizyonun iki yanından yukarı yükselip ortada birleşen kitaplık hiç boşluk kalmayacak şekilde doluydu. Televizyonun alt tarafında iki siyah sehpa, sehpaların üzerinde de birkaç aile fotoğrafıyla Maxim ve Alisa'nın tek tek fotoğrafları vardı. 

"Tekrar hoş geldiniz," dedi Alisa'nın annesi, sağ tarafımdaki kapıdan içeri girerken. Alisa da arkasından gelip yanımdaki tekli koltuğa oturdu. 

"Ben Derya, tekrardan." Kocaman gülümseyip elini uzattı. 

"Fulya ben de, memnun oldum." İkinci kere tanışmalarını bitince koltuğa oturup muhabbete başladılar. Maxim ortamda olmayınca biraz rahatlamıştım sanırım. Varlığı beni rahatsız ediyordu. 

"Selam," dedi Alisa oturduğu koltukta biraz daha uca kayıp. 

"Sana da selam." Konuşacak bir şey bulamayınca annemlerin konuşmasını dinledim.

"Doğuma da az kaldı sanırım." 

"Evet, 2.5 ay kaldı, koşturup duruyoruz biz de."

"Ne güzel." Alisa'ya baktı ve Rusça bir şeyler söyledi. Aradan sadece Maxim dediğini seçebilmiştim. Alisa da karşılığında bir şeyler söyleyip oturduğu yerden kalktı ve gitti. O gidince annem bir süre arkasından bakıp konu açmaya çalıştı.

"Zor olmuyor mu böyle? Bir Türkçe bir Rusça." 

"Normal zamanda evin içinde hep Rusça konuştuğumuz için sıkıntı olmuyor. İkisini de Türkçe öğrenmeye zorluyorum ama vakitleri olmadığını söyleyip duruyorlar." Lafını bitirir bitirmez önde Alisa, arkasında Maxim içeri girdiler. Alisa tekrardan yanıma otururken Maxim de onun yanındaki tekli koltuğa rahatça kuruldu. Üstünde şortla kolsuz bir tişört vardı.

"Onlarla üşümüyor musun?" dedim aklımdaki soruyu Alisa'ya yöneltirken. Onun da pek aşağı kalır yanı yoktu. Kısa bir taytla ince bir tişört giymişti. Evin içinde kaloriferlerin yanmadığını belli eden bir soğukluk vardı. Onlara bakınca hırkama biraz daha sarıldım. 

"Sıcaklıyorum bile. Sen üşüyor musun?" Benimki de soruydu işte. Eksi bilmem kaç dereceden gelmiş insanlara 15 derecelik havada üşüyor musun diye sormuştum. 

"Hayır, içerisi şu an iyi. Sana bakınca üşüyorum." 

"Yemeğe geçelim isterseniz." Hepimiz ayaklanınca Alisa'yla Maxim de anlamış olacaklar ki onlar da kalktılar. 

 Yemekler tabaklara konulduktan sonra herkes yerine oturdu. Ben annemin yanına, Alisa benim yanıma, Maxim de annesiyle kardeşinin ortasına, karşıma oturmuştu. 

"Okul nasıl gidiyor Hilal?" Adımı duymamla kafamı incelediğim yemeklerden kaldırdım.

"İyi gidiyor şimdilik Derya... teyze." Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Sınavlara hazırlanıyorum." 

YİNE YENİ YENİDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin