2

255 54 60
                                    

MEDYA: Ceylin

               TNK- Istanbul Çocukları

Sabah uyanıp saate baktığımda daha 7 bile olmadığını gördüm. Fazla uykucu biriydim ama sebebini anlamadığım bir şekilde tatile geldiğimde erkenden kalkabiliyordum. Burada fazlasıyla kaygısız olduğumdandı herhalde.

Banyoya gidip yüzümü yıkadım ve mayomu giydim. Saçlarımı gelişigüzel tarayıp üzerime salaş bir elbise geçirdim. Plaj çantasının içine gerekli eşyaları attıktan sonra annemleri uyandırmadan çıktım. Ben erkenden çıkıp şezlong tutardım ve kimse gelmeden önce havuzun kenarında oturup müzik dinlerdim. Onlar geldiğinde kahvaltıya giderdik. Bu döngü yıllardır böyleydi.

Hemen yanımızdaki odaya birilerinin geldiğini ifade eden kırmızı ışık yanıyordu kapıda. Odada kimse olmadığını görünce sevinmiştim dün geldiğimizde, kimsenin gürültüsünü çekmeyecektik. Kim gelmişti buraya sabah sabah?

Aşağı inip 3 tane şezlong tuttum ve Ceylin'i aradım. Çoktan uyanmış ve giyinmişti. 5 dakika sonra yanıma gelip 3 tane şezlong da o tuttu ve tekrardan masaları birleştirmek için restauranta gittik. Bu sefer kimse bizi engellemeye kalkmamıştı. Sabah erken saatler olduğundan pek kimse yoktu ve iğneleyici bakışlara da mazur kalmamıştık. Şimdiyse ailelerimizin gelmesini beklerken masada oturmuş telefonlarımızla ilgileniyorduk. Sıkılıp telefonumu masaya bıraktım ve ellerimi geriye doğru uzatarak esnedim.

"Çok yorgunum," dedim. " O kadar yorgunum ki yemek yemek bile istemiyor canım." Sanki başka zamanlar istiyor da dedi içimdeki anti - Hilal.

"Aynen öyleyim ben de," dedi Ceylin. " Neyse ki benim canım hâlâ yemek yemek istiyor."

Herkes masaya geldiğinde eşyalarını bırakıp kahvaltılarını almaya gittiler. Ve biz biraz daha bekledik.

"Hilal bak dünkü çocuk." Bu sefer gösterdiği yere bakmadım, uğraştığım işe devam ettim. "Bak bu sefer bayağı yakınımıza oturdu." deyişiyle beraber merakıma yenik düşüp gözlerini takip ettim. Evet, gerçekten yakınımızdaydı. Konuştuklarımızı duyacak mesafedeydi. Ne dediğimizi anlamadığına şükrettim.

Onu daha yakından inceleyebiliyordum. Gözleri hakkındaki tahminimde yanılmamıştım, maviydi, yine dediğim şekilde beyaz tenliydi. Masada karşısındaki kızla beraber oturuyordu. Sandalyesini itip ayağa kalktığında uzun boylu olduğunu gördüm. Çok uzundu!

Hâlâ onu izlerken beklemediğim bir anda bana baktığında fazlasıyla utanarak gözlerimi yere indirdim. Muhtemelen bu sefer kızarmıştım da.

"Yanındaki kız acaba kardeşi mi? Sevgilisini getirecek kadar rahat değillerdir herhalde?" Son zamanlarda fazlasıyla yaptığım hareketi tekrarlayarak omuz silktim.

"Sevgilisi olabilir. Büyük duruyor zaten."

"Kolundaki bileklik beyaz, Hilal." Evet haklıydı. "En fazla 17 yaşındadır, yani yarın senin olacağın yaşta."

"Bunlar genelde hormonlu oluyorlar. 13-14 yaşında da çıkabilir çocuk, Ceylin."

"Öyleyse de artık şansına küs."

Bir şey demedim. Herkes geldiğinde kahvaltı alma sırası bize gelmişti. Gidip çeşit çeşit kahvaltılıkları inceledim ve her zaman yaptığım gibi istemeye istemeye tabağıma birkaç parça yiyecek aldım. Kahve makinesine gidip ayarı yaptım ve beklemeye başladım. Solumdaki silueti hissettiğimde kahvem daha dolmamıştı.

Yavaş yavaş bakışlarım tırmanıp yüzüne ulaştığında o olduğunu gördüm. Gözlerimiz bir saniye için birleştiğinde tepki vermeden önüme döndüm ve kahvemi alıp masama gittim. Oturduğumda Ceylin'i sırıtırken gördüm ama bir şey söylemek için müsait bir ortamda değildik.

YİNE YENİ YENİDENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin