"THE THYME"
"Günaydın."
Profesör'ün sesi soğuk ve yorgundu –yüzünde her zamanki gibi kibar ifadesi takılıydı ama gözleri hiç olmadığı kadar boştu. İkinci sınıfların dersine girip ardından birinci sınıflara girecekti; ikinci öğretim için akşam okulda olması gerekiyordu ve her şey üst üste gelince kendini yorgun hissetmişti, bu yüzden suratındaki kibar ifade yerine biraz daha geri planda kalmasını sağlayacak soğukluğu eklemişti tenine.
Öndeki öğrencilere bakarak dersini anlatmaya çalıştı ama daha dersin ilk yarısında gözüne takılan kişi onu duraksattı: Jeon Jungkook, normalde hep arka sıralara gömülü olan kapüşonlu oğlan bugün en ön üçüncü sıraya oturmuştu, suratı ifadesizdi ama elinde çevirdiği bir kurşun kalemle gözlerini kırpmadan Profesörü izliyordu. Gözlerinin altı aylardır olduğu gibi mordu; kahve gözleri ise sanki birileri onun tüm benliğine hakaret etmiş gibi yine harlıydı.
Seokjin içinin ürpermesine engel olamadı –o gözler onu rahatsız ediyordu.
"Bugünlük bu kadar," diye fısıldadı güçsüz bir sesle, bir buçuk saatin sonuna geldiklerinde. Sandalyeye koyduğu kabanını koluna asıp sınıftan çıkarken gözleri bir kere bile değmemişti öğrencilere; bugün dersi ne kadar monoton ve sıkıcı anlattığıyla ilgili gelen dedikoduları tınlamadı.
Kafasının dağınıklığı ve adlandıramadığı duygular o kadar içine işlemişti ki küçük çalışma odasına girdiğinde peşinden bir bedenin de onunla içeri girdiğini çok geç fark etti –irileşmiş gözleri ardına dönüp de siyah saçlı, küpeli oğlana odaklanırken dudakları da şaşkınlıkla aralanmıştı.
"Jeon," diye fısıldadı bir adım gerilemekten kendini alamazken.
Jungkook onun aksine daha sakindi; kapıyı ardından kapatırken masasına doğru gerileyen Seokjin'e aldırmamıştı bile.
Seokjinin kendine gelmesi birkaç saniye sürdü, gözlerinde takılı kalan şaşkınlık kırıntıları haricinde ifadesiz suratıyla oğlanın karşısında duruyordu –adımları geriye gitmese kimse onun şu an bu odada, Jungkookla yalnız kalmaktan hoşlanmadığını anlayamazdı.
"Profesör," dedi Jungkook, sesi tok ve alaycıydı. Profesörün üzerine gittikçe onun nasıl da varlığı altında küçüldüğünü hissetti, masasının üstüne doğru gerilemek dışında bir şansı kalmayan Profesörü kolları arasında sıkıştırdığında ve dudaklarından akan nefes öteki adamın alnına döküldüğünde durdu anca, dövmeli elleri genç adamı kafesleyecek şekilde masaya yaslıydı.
"Yapma," diye mırıldandı Seokjin, kendisini küçük hissederken.
Jungkook onun yanağında izi kalmış olan küçük morluklara baktı –dikkatli bakmadıkça görünmüyordu ama yine de oradaydı, bir ressamın elinden fırlamış gibi farklı dalgalara bürülüydü. "Birilerine anlattın mı?" diye sorduğunda sesi sertti, neredeyse aşağıdan bakarcasınaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Jeon ⇸ Jinkook
Fanfiction"Kendinden güçlü birine diz çöktürmenin inkar edilemeyecek kadar hoş bir tarafı var." Yakın çevresi dışında kimsenin bilmediği bir geçmişle parçalanan, genç yaşına rağmen yükselmeyi başarabilmiş Mimarlık profesörü, kapalı kutu Kim Seokjin. Asla us...