Güney Dakota. Ulusal Müzik Müzesi. Yıl 2020.
"Şimdi gezecek olduğunuz bu bölümde, çelloların atası gambalara zaman içerinde bir yayın eşlik etmesiyle yavaş yavaş günümüze evrilen çellonun, günümüzdeki hallerine en iyi örnekleri göreceğiz."
Rehber kadın, bölümün girişindeki kemerli kapıda durdu, sağ tarafı gösterdi. Müzeyi gezmek üzere gelen çift de rehber kadının gösterdiği yöne baktı aynı anda. Seyrek aralıklarla konumlandırılan camekanların içinde pırıl pırıl çelloları görüyorlardı. Ne yalan söyleyeyim, insanın bir tanesini çalıp kaçası geliyordu.
"Bilinen ilk 'modern' çello budur." dedi rehber en ortada, ışıl ışıl ışıklandırılmış, özel olduğu her halinden belli olacak şekilde sergilenen çelloyu göstererek "The King. Andrea Amati'nin 16. yüzyılın başlarında yaptığı eseri. Fransız kralı IX. Charles adına yapılmış bir çellodur, onu temsilen işlemeler ve resimler taşıyor üzerinde, gördüğünüz üzere." Rehber aynı zamanda epey eskimiş, çelloların ecdadı denebilecek bu çellonun üzerindeki altın renkli yaprak figürlü işlemelerin de zaman içinde diğer çalgı yapımcıları tarafından esin kaynağı olduğunu anlatıyordu. Çellonun yanlarında bulunan, çellonun başka hiçbir yerinde görülmeyen bir süslemeyle yazılan, üzerinde bir taç bulunarak kralı temsil eden "K" harfini ve çellonun yan hatları boyunca devam eden kaligrafik yazıyı gösterdi: Pietate et Justicia (dindarlık ve adalet)
"Size gösterebileceğim birçok antika çello örneği var elbette, fakat bilginiz olsun, bazıları hâlâ kullanılabilir durumda. İyi tanıdığınız çellistler tarafından hâlâ çalınıyorlar. Stradivarius'un çellolarının bir kısmı dünyanın farklı yerlerinde sahneye çıkıyor hâlâ, ne muhteşem değil mi?" Müzenin düzenlediği bilgi yarışmasını kazanarak müzeyi bir rehberle ücretsiz gezmekle ödüllendirilen sanat tarihi öğrencisi çift, bir ağacın yaşlanması için canlı olmak zorunda olmadığını yalnızca hayal edebilmeye çalışıyordu.
Rehber birçok çello gösterdi onlara, kronolojik sıraya uyarak. Aslına bakarsanız her birinin cildinde geçmişte bulundukları yerlerden birer iz kalmıştı, tıpkı insanlarda da olduğu gibi. Kiminin üzerinde yapımcısının imzası niteliğinde izler vardı, kiminin akort kasasında ince bir iplik, kiminin aşınan klavye eşikleri, kiminin üstünde işlemeler... Bir nesneye insan elinin değdiğini belli eden her şey onu da 'insan' kılar. Bu çellolar da sanki içi doldurulmuş ölü insanlar olarak burada sergileniyorlardı. Kimsesiz olanlar vardı, adı olmayanlar. Kimin elinden çıktığı bilinmeyenler, öksüz ve yetim olanlar. Veyahut el üstünde tutulmuş olanları da vardı, özenle işlenmiş olanlar. The King gibi, krallara hizmet eden 'insan' çellolar.
1800'lü yıllarda yapılmış, parlak koyu kahverengi vernikli birinin önüne gelince durdu rehber. "Bu diğerlerinden biraz farklı." dedi çifte bakıp. "Adı Marceline'dir bu çellonun. Edinburgh çıkışlı. Müzeye 1990'larda getirildi Edinburgh'lu bir tüccarın oğlu tarafından. Raven's Strings (Kuzgun'un Yaylıları) adlı markayı biliyorsunuzdur, tarihi 1900'lere dayanıyor." Çift tasdik etti, bu popüler ve kaliteli markayı bilmeyen yaylı çalgıcı olamazdı. Rehber devam etti "O markanın kurucusu Kuzgun lakaplı Richard Rawlins'in büyük büyük dedelerinin yaptığı tahmin ediliyor bu çelloyu." Sevgilisiyle beraber rehberi dinleyen kadın duyduğu şeye şaşırdı, yaylılara ilgi duyduğu belliydi bu bilgiyi ilgi çekici bulmasından. Ancak rehberin anlatacakları henüz bitmemişti. "Bu çelloyu diğerlerinden farklı kılan nedir biliyor musunuz," Rehber camekana dokunmadan Marceline'in tellerini işaret etti "Müzemizdeki, telleri çelikten olmayan tek yaylı çalgı olması." "Nasıl yani, neyden yapılmış?" diye sordu kadın. Rehber gülümsedi "Kurutulmuş sığır bağırsağından."
Kadının kafası karışmış, duyduklarına inanamamıştı "Neden böyle bir şey yapmışlar?!" Rehber söylediği şeyin çılgınca olduğunun farkındaydı "Aslında kullanıldığı süre içinde çelik tel de kullanmışlar çoğunlukla, akort kollarının aşınma biçiminden belli. Ama bize getiren adam dedi ki zamanında, Marceline'i bulduklarında böyleymiş."
Rehber, çifti biraz yalnız bıraktı gönüllerince Marceline'i ve tellerini camekanın arkasından inceleyebilmeleri için. Eğilip camekana iyice yaklaşan kadın, sevgilisine "Kim bilir ne düşündüler bu telleri takarken." dedi. Adamın söyleyebilecek pek bir şeyi yoktu "Denemek istemişlerdir belki. Aslında yaysız olan o gamba adlı çelloların ilk örneklerinin telleri de bağırsaktan yapılırmış, belki merak etmişlerdir neye benzeyeceğini." Kadın diğer çellolara gülümsediğinden farklı gülümsedi Marceline'e "Hikayesini bilmeyi çok isterim açıkçası. Keşke zamanda geri gitme şansımız olsaydı, bu telleri kimin yaptığını da görürdük, nasıl ses çıkardığını da duyardık. Belli, bunun başka bir hikayesi var baksana." "Nereden anladın onu?" diye sordu adam, kadın gözünü Marceline'den ayırmadan "İçime öyle doğuyor. Kadın kadını yüzünden tanır." diye mırıldandı. Adam güldü "Kadın mı sence bu çello?" "Kadın tabii. Öyle hissediyorum işte. Kendime yakın hissediyorum. Çok güzel ve çok hüzünlü zamanlara tanık olmuş olsa gerek, nesnelerin de hafızası olur ya... Of! Konuşturma beni işte." Adam sevgilisinin hayal gücüne biraz daha güldü. Sonra müzenin geri kalanını gezmek üzere oradan ayrıldılar, rehberin peşine takılarak.
Kadının gözü arkada kalmıştı.
Marceline'in bir zamanlar birileri için iyi bir dost olduğunu en derininden hissediyordu. Ve haklıydı.
Marceline çok güzel, çok hüzünlü, ancak anlatılmaya değeceği düşünülebilecek zamanlara tanık olmuştu.
[Y/N]
-> BEN GELDİM EFENDİLER!!!
--> zamanında "namgi, bölüm medyası olarak klasik müzikler önerilmesini hak eden, elit ötesi elit, first class bir shiptir." demiştim, şimdi gereğini yapmaya çalışacağım bakalım.
---> genel hatlarıyla bir tık uzun süreceğini hesapladığım, angst kokulu değil direk angst diyebileceğim, zaman içerisinde içeriği çok değişmiş olsa da özünde 5 yıllık bir kurgudur. evet 5 yıl geciktirdim, çünkü yazmaya cesaret edemedim bu kurguyu. ama şimdi ediyorum. bu arada, hikaye açıklamasına ve etiketlere bakmadıysanız lütfen bakın, okumadan önce göz önünde bulundurulması gereken bazı unsurları oraya ekledim. ne olur ne olmaz diye burada da hatırlatıyorum <3
----> hikayede geçecek yıl ve zaman ifadelerine dikkat ederseniz anlaşılmam konusunda bana yardımınız dokunur, ayrıca belirtmek istediğim bir durum var ki o da şu; hikayede bazı sembolik sanat eserlerinden ve ögelerden bahsedebilirim, bunların ne anlama geldiğini bilmeden okusanız da anlayabileceğiniz şekilde yazıyorum yani sizi asla yığın yığın infoya boğmayacağım hikaye içerisinde. ancak olur da bu ögelerin kullanılmasında neyi amaçladığımı merak ederseniz, hikayeyi tamamladığım zaman ilgilenenler için ufak bir not bölümü halinde hepsini açıklamayı planlıyorum. rast gelir umarım diyelim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marceline " namgi
Fanfiction"What do you do, when you and him are together?" "We play cellos. We speak of music, and the beauty of what is feared. There is an abandoned sea shore we go. We dream of overseas, lie down, lie down, lie down and sleep. We eat together, mother natur...