Bölüm 3

2K 141 10
                                    

Dershanemizin sahibi Mahir bey, öğretmenler günü dolayısı ile bizim için bir gezi düzenlemek istediğini söyledi bize. Bizi nam-ı diyar Cennet-Cehennem' e götürmek istiyordu. Daha sonra da o akşam denize sıfır olan etrafında kumsalların tozuyla bütünleşmiş birinci sınıf bir balık restoranında yemek yemeyi önerdi ve biz hepimiz sevinçle kabul ettik.

Gittiğimiz mekan çok ama çok şık bir yerdi. Babam ve annem iş arkadaşlarımla olacağımı bildikleri için gayet makul karşıladılar. Aslında saat benim eve gitme saatime bakılırsa geçti. Bu şık restoranın tek kötü bir tarafı vardı o da içkili mekan olmasıydı. İçkili mekanlarda bulunmak hiç ama hiç hoşuma gitmiyordu. Dinimi bütün yaşamaya çalışan, elimden geldiğince bunun için çabalayan bir insandım. Bu yüzden de biraz müdür beye kırıldım. Evet içlerinde belki tek tesettürlü bendim ama bu durumu düşünmesi gerekirdi benim fikrimi de alması hiç olmazsa sormasını isterdim. Böylece geziden sonra kibarca bir bahane uydurur hatta gerçeği söyleyip böyle bir mekanda bulunmanın benim görüşüme ters düştüğünü nazik bir dille ona anlatır ve onların yanından ayrılırdım.

İşte yine o kömür gözle karşı karşıya gelmiştim. Bu sefer gözlerini hiç ayırmadan bana bakıyordu. Kafamı eğdikçe içimdeki bir ses tekrar bak diye konuşuyordu. Benim kalbim hiç böyle umursamaz takılmazdı. Aklım ile aynı orantıda aynı frekansa sahipti. Ne oldu da şimdi böyle garip tekliyordu. Anlam veremiyordum. Kesinlikle.

Genç adamın ısrarlı bakışları ve beni gözleriyle süzmesi hoşuma gitmiyordu ama bir yandan da tam aksine kendimi onun oturduğu tarafa bakmamak için zor tutuyordum. Bizim oturduğumuz masanın tam karşısında masada iki genç kadın ve yanında sürekli gülüşüp konuştuğu o gün çay bahçesinde gördüğüm arkadaşı vardı. Yanındaki adamda o bir şeyler söyledikçe bana bakıyordu. Bu durumdan inanılmaz rahatsız olmuştum ama o an elimden gelen ve yapacak hiçbir şey yoktu.

Yemeğin sonunda masadan kalkarken lavaboya gitme ihtiyacı hissetmiştim. Lavabodan çıkarken o genç adamında benimle aynı anda çıktığını gördüm. Kendine aşırı güven duyan bir tavrı vardı. Kasıntılıydı. Keskin bir parfüm kokuyordu. Siyah tişörtü koyu renkli bir kot pantolonu vardı üstünde. Gösterişli bir kol saati gözlerimi alıyordu önümde yürürken. Arkasında benim olduğumu bildiğini çok iyi biliyordum çünkü hissediyordum. Ağır hareketler ediyordu masasına yürürken ben onu önümde fark etmeden süzüyordum. O yürürken bir anda arkasına döndü ve bana baktığı an kafamı başka bir yöne çevirdim. Çok feci şekilde heyecanlanmıştım. Ona baktığımı görsün istemiyordum.

Gecenin sonunda hepimiz evlerimize bırakıldık. Kapıyı anahtarla açtım belki uyumuşlardır diye. Babam salonda kitap okuyordu.

- Nasıl geçti kızım dedi güzel gülümsemesiyle. Canım babam ne güzeldi onun bakışları.

- İyiydi dedim babama ve odama çekildim.

Namazlarımı kazaya bırakmak zorunda kalmıştım. Bir an önce kılmak için sabırsızlandım. Namazımı kılarken gözlerimin önünde yine onu görüyordum ve kendime çok kızıyordum. Ben böyle biri değildim.

Yatağa yattığımda başımı yastığa koyduğumda tamamen onu düşünmenin ne kadar saçma olduğunu kendime telkinlerde bulunuyordum. Ama çaresizdi. Ne oluyor bana diyordum? Saçmalama diye sürekli kızıyordum.

Öyle bir uyandım ki alarma kendime gelememiştim. Çok değişik duygular içinde bir rüya aleminde kaybolmuştum. Onu görmüştüm rüyamda. O gece oturduğumuz restoranda denize yakın palmiye ağacının yanı başında duruyordu. Bana gülümsüyordu. Bana bakıyor gel dercesine elini uzatıyordu. Ben restoranın içinden uzaktan ona bakıyordum. Gitmek istiyor ama ayaklarımı hareket ettiremiyordum. Tam o sırada o büyük yapraklara sahip palmiye ağacı büyük bir alev aldı ve o genç adam ortadan kayboldu. Çok büyük bir korkuyla uyandım. Sabah ezanı vaktinin geldiğini bildiren alarmı kapattım. Usulca gözlerimi kapatıp

" Elhamdülillah.. sadece bir rüya " dedim.

Gerçekten sadece bir rüya mıydı?


BEKİR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin