Bölüm 9

1.5K 111 4
                                    

Korkmuştum aslında onu arkamda görünce ama bir yandan da sevinmiştim. Onun tok sesinin güven verici bir tonu vardı kulaklarıma gelen. Olur olmadık zamanlarda karşıma çıkması da beni korkutuyordu ama yaptığı hiçbir davranışta beni rahatsız edecek şekilde tavırlar takınmıyordu. Kitapçının yakınlarında künefesiyle ünlü bir mekan olduğunu söyledi.
- Biraz kitaplardan bahsedeniz? Dedi.
- Çok vaktim yok eve gitmem lazım dedim.
- Tatlımızı yer hemen kalkarız
- Bir şartla bu sefer ben ödeyeceğim yoksa kabul etmiyorum
- Tamam dedi.
Cici ismiyle anılan o meşhur künefeciye çok az yürüme mesafesi sayesinde beş dakikada varmıştık.
Karşılıklı oturduk. Tess Gerritsen, Stefan Zweig, Jack London vs.. diğer tüm okuduğumuz kitapları yorumladık.
- Çok severim okumayı dedi.
- Bende.
- En çok sevdiğin?
- Kur'an-ı Kerim.
Bir an duraksadı. Kalın uzun kirpikleri gözlerimi alıyordu. Ona bu denli bakmanın göz zinası olduğunu biliyordum ama kendimi onunla konuşurken bakmaktan alıkoyamıyordum.
- Çok mu seviyorsun dedi.
- Bizi Yaradan' ın varlığına inanıp onun kitabını okuyup uygulayabilmek kadar daha güzel bir şey var mı bu dünyada dedim?
- Bilmem dedi.

Bilmem mi? Ne demek bu?

Tatlılarımızı yedikten sonra bir sessizlik sürdü. Bir müddet konuşmadık. Dalmış gitmiş gibiydi. Biz otururken sürekli telefonu çalıp durdu. Etrafta bir kaç selam veren arkadaşları oldu. O sırada ayağımın dibine tekir cinsi grimsi bir kedi geldi. O kadar sevecendi ki bu genç adam kediye karşı etkilenmemek mümkün değildi. Neredeyse kucağına alacaktı. Bende severdim ama o bir başka içtenlikle seviyor gibiydi.
Uzun uzun baktım onun kediyi sevmesine. Sonra o da bana baktı ve gülümsedi.
- Bana da öğretir misin
- Neyi
- En sevdiğin kitabı.
Afallamıştım. Gözbebeklerim bir anda açıldı ne diyeceğimi bilemedim. Birçok yerde eğitim hayatı olmuş, birçok kitap ve yazar hakkında her konuya hakim olan bu adam dinimizden çok uzakmış gibi bir tavrı vardı. Bunu beklemiyordum. Bu zamana kadar öğrenemediyse ben ne yapabilirdim ki.
- Ben yapamam ki
- Hadi ama edebiyat öğretmenisin bana anlatırsın bende dinlerim olmaz mı?
- Olur tabii ki de ama bu işin ehli insanlar varken..
- Ama ben senden istiyorum.. dediği an omzuna biri dokundu. Kısa sarı saçlı bir kadındı. Üstünde siyah dar bir bluz ve kırmızı deri mini eteği vardı.
- Bekirciğim dedi yanaklarından öperek. Bana tuhaf bir bakışı vardı. Sanki ben yokmuşum gibi tavır takınmıştı. Bekir onu gördüğüne hiç mutlu olmuş gibi değildi.
- Kaç kere aradım neden açmıyorsun telini? Dedi genç kadın.
- Görmedim. Dedi Bekir ses tonu farklıydı. Hatta ilk defa bu kadar rahatsız edici bir ses tonunu duymuştum.
- Tanıştırayım? Dedi Bekir beni göstererek
- Tuana
- Tuana bu Arzu
Memnun oldum faslını geçtik kırmızı ojeli elini sıkarak. Garip bir duygu içindeydim. Kadının hal ve tavırları rahatsız ediciydi. Masamızın altındaki kedi bile kadının siyah sivri burunlu topuklu ayakkabılarından ürkmüş olacak ki bir anda o gelir gelmez ortadan kayboldu.
Masamızın yanında duran diğer taraftan bir sandalye alır almaz oturdu. Bekir keskin keskin gözlerinin içine bakıyor git der gibiydi ama kadın hiç oralı olmadı.
- Akşam Sametlere gidiyor muyuz? Dedi.
- Bakarız bilmiyorum dedi Bekir hızlı bir şekilde.
Kendimi garip hissetmeye devam ediyordum. Bir anda ayağa kalktım.
- Tuana dedi Bekir hışımla.
- Geç kaldım gitmem lazım sohbet güzeldi size de iyi günler dedim genç kadına bakarak. Hiç hoşlanmamıştım. Ayaktayken çantamdan cüzdanımı çıkarırken Bekir;
- Tuana lütfen başka sefere
- Hayır dedim. Başka sefere ben bu genç adamla daha kaç sefere buluşup günah işlemeye devam edecektim. Bir kıskançlık içinde olduğumu bilmeden kafamda konuşuyordum "Bir yanındaki kadına bak bir bana. Beyaz bir gömlek, mavi uzun bir etek ve omuzlarıma kadar düşen pembe şalım ve krem rengi montum. Bu adamın benim yanımda ne işi var ki? Bir de şu kadına bak. Suratındaki her yeri gerilmiş tek bir çizgi yok mimik hareketleri desen ne dediği anlaşılmıyor. Hangimiz daha güzeliz bilemedim. Tek bildiğim öyle biriyle samimi arkadaşlığı olan birinin benim gibi biriyle ne işi olabilirdi ki?"
Cüzdandan elli Türk lirası çıkardım ve masaya koydum. Hızlı farkında olmadan çok hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Düşünmek istemeden sadece yürüdüm sadece.

BEKİR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin