Bölüm 28

1.5K 104 28
                                    

Yıllar su gibi akıp gidiyordu. Halil büyüyordu ve üç yaşına yeni girmişti aynı babası gibi sakin, sessiz ve ağırbaşlıydı. Murat' ı özlüyordum. Onun varlığını yanımda hissetmek çok istiyordum. İlk zamanlar Murat benim için sadece bana ilgi duyan biriydi. Evlilik için bana adım attığında ben yaralı bir kuş gibi hissediyordum kendimi. Bir anlık olmuştu bizim ilişkimizin başlangıcı. Öyle ellerim titreyerek veya kalbimde kelebekler uçarak değildi ama o öyle hissederdi. Sürekli o hissini davranışlarıyla belli ederdi ama sonraları Murat' a duyduğum sevgi, aşk değil ama aşktan çok daha büyük bambaşka bir duygu içine girdi. Ona karşı hissetlerim çok farklıydı. Bana bakarken gözlerinde incitmekten korkan narin ruhlu bir genç adam dururdu karşımda. 'Sen benim ince ve zarif çiçeğimsin' derdi gözlerimin içine bakarak. Benim sevgim, onun sevgisini gördükten sonra kat be kat artmıştı. Onun yüreğindeki imana hayran kalmıştım. Kalbindeki ibadet tutkusu beni hep başka yerlere götürmüştü. Sadece bu güzel hikayemde o artık yanımda değildi.

Son yıllarda bağış kurumunun çıkardığı dergide yazı işleri müdürü olarak çalışıyordum ve herkes tarafından seviliyordum. Oğlumla beraber kendi yağımızda kavruluyorduk ama çok mutluyduk. Babam ısrarla yanına çağırıyordu beni. 'Yanıma gel kızım' diyordu. O şehre bir daha asla dönmek istemiyordum. Babamı özlüyordum sadece. 'Sen gel' diyordum defalarca. 'Gel bizimle yaşa' diye ısrar ediyordum ama orayı bırakmak ve düzenini bozmak istemiyordu. Kendince haklıydı ama bende haklıydım.

*

Halil' i çok sevdiği kuğuların yüzdüğü aynı zamanda ismiyle de anılan Kuğulu Park' a götürdüğüm bir gün garip bir durum yaşadım yıllar sonra ilk defa. Onu gördüm sandım. Siyah bir araba tam yanımda durdu. Esmer biri vardı içeride yanında da sarışın bir kadın. İrkildim. Bakmak istemedim ama dayanamadım. Baktım. Gözlerim yanılmıştı, o değildi. O gün çok kötü hissettim kendimi. Yıllar önceye götürdü beni o gördüğümü sandığım durum. 'Çok şükür' dedim o değildi. O olsa ne olacaktı ki. Ne olabilirdi ki? Oğlumun elini sıkıca tuttum. Yol boyunca yürümeye başladım. Oturduk banka oğlumla beraber güvercinlere yem atmaya başladık. Gülüşüne hayran, Yaradan' ına kurban olduğum yavrumdu o.

Zaman akıp gidiyordu. Öğrencilik anılarımın geçtiği sokaklarda çocuğumla beraber yürüyordum. Kız arkadaşlarımla gittiğim kafelerde yıllar sonra oğlumla beraber yemekler yiyordum. Neşeli ve mutluyduk. Genellikle Ankara' nın sıcak yaz akşamlarında oluşturduğu serinlik içinde Halil uyuduktan sonra balkondaki kiremit rengi berjerime oturup sokaktaki sessizliği dinler ve huzurla kahvemi yudumlayarak iş için yazılarımı yazardım.

Masallar anlatarak oğlumu uyuttuğum sırada, son zamanlarda ara ara kalbimde derin bir acı hissediyordum ve o gecede duydum o kalbimi sıkıştıran acıyı. Ağustos ayının öğlen yaşattığı sıcağının etkisi olduğunu düşündüm. Bir anlam yüklemek istememiştim. Evhamlı biri değildim ama hislerim kendimi bildim bileli kuvvetliydi. Nitekim de öyle oldu. Sabah uyandığımda ısrarla çalan telefonumu uyku sersemliğimle açtığımda babamın rahatsızlandığı haberini aldım ablamdan. Yıllar içinde o kadar çok sevdiklerimi kaybetmiştim ki bu haber beni derinden vursada ağlayamadım ilk duyduğumda. Donup kaldım. Şok içinde kalakalmıştım. Daha sonra kendime geldiğimde hıçkırarak ağlamaya başladım. Önce annem ve bebeğim, sonra eşim. Babamı kaybetmek istemiyordum. Bu acı da en az onlarınki kadar gerçekten çok büyüktü. Babamın yıllardır böbrek rahatsızlığı vardı onu biliyorduk. Ameliyatı sürekli reddediyordu. Son zamanlarda hastaneye gidişleri artmıştı ablam sürekli haberlerini iletiyordu. Bunların hepsinin farkındaydık ama bir insan babasının acısını nasıl sindirebilirdi ki? Hele bir de o baba mükemmele yakın bir babaysa.

Sabah haberi alır almaz Halil' i babaannesinin yanına götürüp, onlara emanet ederek yola çıktım. Bir an önce babamı görmek istiyordum. Onun güzel yüzünü görüp, yanaklarını öpmek ve ellerine dokunmak istiyordum. Hiç durmadan araba kullanmıştım. Beş saat sonra Mersin' e varmıştım. Penceremi açtığımda o deniz kokusunu duyabiliyordum. Bu koku beni çok başka yerlere götürmüştü. 'Kendine gel' dedim 'o genç kız yok artık' diye geçirdim aklımdan. Kalbimdeki gömülü mezarı açmayı hiç ama hiç düşünmüyordum. Ben yıllarca bu şehre ayak basmamıştım. En son yıllar önce annemin cenazesine gelmiştim. O zaman bile kalmamıştım cenaze sonrası Murat ile evimize geri dönmüştük. Murat defalarca ailemi görmeye gidelim demesine rağmen ailem için bilet almasını isterdim. Adana havaaalanından binip Ankara' dan biz karşılardık onları hep. Babamda yıllarca öyle gelirdi yanıma. Bir hafta kalır sonra geri dönerdi. Ama son zamanlarda rahatsızlığından dolayı gelemiyordu. Yanıma taşın diyordu ama yapamazdım. Kurulu bir düzenim vardı. Ayrıca bu şehre gelmek hiç ama hiç istemiyordum. Arabayı hastanenin önüne çektim. Koşa koşa yanına gittim. Doktor artık ellerinden bir şey gelemeyeceğini son zamanları olduğunu söyleyince hıçkırarak ağladım.

Eve gitmek istediğini söyledi babam. Hastanede kalması için çok ısrar etmeme rağmen , evinde daha huzurlu olacağını söyledi. Kabul etmek zorunda kaldım. Eşyalarını hazırladım ve onu eve götürdüm. Biraz dinlenmek istediği için odasını hazırlarken kapı çaldı. Ablam ve eniştem -ben geldiğim için- bazı işlerini tamamlamak zorunda olduklarını söyleyerek yanımızdan ayrılmışlardı. Onların geldiğini düşünerek kapıyı bir hışımla açtım.

Ve... ben o gün, onu gördüm.

Bekir' i.

BEKİR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin