Efendim?

299 43 9
                                    

Ertesi gün kızlarla buluştuk. Asya bayağı alaylı bir şekilde gülümseyerek kabul etmişti. Duru biraz direndi, sonra yeni bir başlangıç falan diye kabul etti. Bizim evin orda buluşup gittik. Kafeye gittiğimizde bu kez el sallaması üzerine masasına gittiğim kişi Araz’dı. Bir önceki günkü masalarına oturmuşlar. U şeklinde kırmızı deri koltuk ve ortada bir yuvarlak masa. Bir uca oturmuşlardı. En uçta Araz onun yanında Yalın ve onun yanında da Umut oturmuş. İsimlerini o günden sonra öğrendim tabii. Araz’ın ilk adımı atmasıyla herkes tanıştı sonra. Duru’yla tokalaşırken Duru ona karşı soğuktu, haklı olarak. Öyle güzel yumuşattı ki arayı.

-Duru, bak dün için affedersin. Başka bir şeye sinirlenmiştim. Seninle ilgisi yoktu. Kusura bakma.

Duru zaten yufka yüreklidir, bir de böylesi kibarca konuşunca Araz hemen yumuşadı. Güzelce isimlerini söylediler, tokalaştılar. Araz oturmamızı istedi ben ne kadar fotoğrafı alıp gitmek istediysem de. Asya hemen kabul etti ve Umut’un yanına geçti.

-Hadi ama kızlar yapmayın, biraz laflayalım yeni arkadaşlarımızla.

Ah Asya ahh. Umut hiç sağlam pabuç gibi görünmüyordu ama bizimki yanına oturmuştu bile. Araz’ın bakışları gitmememiz için ısrar ediyordu. Nasıl gidebilirdim acaba? Fotoğrafı vermiyordu ki, oturmamızı istiyordu. Ben böyle diretiyorken Asya yanıma geldi.

-Ada kırk yılın başı bir çocuk benimle ilgileniyor ve hiç de fena değil. Eğer oturmazsan seni çok kötü yaparım.

Bunu söyleyip tek kaşını kaldırdı ve pis pis gülerek Umut’un yanındaki yerine yeniden geçti. Mecburen kabul ettim, yapacak bir şey yoktu. Araz’dan fotoğrafı istedim ilk olarak, verirse oturmayacağımızı söyleyerek vermedi.Haklıydı da.Oturduk.Ben Asya’nın yanına oturdum, Duru da benim yanıma uç kısma oturdu.Yalın ne tuhaf çocuktu.Araz’la biraz olsun iletişimim olmuştu, Umut da Asya’yla sohbet etmeye başlamıştı bile tanışır tanışmaz.Yalın’ınsa göz göze gelmeye bile korkar bir hali vardı.Oturduk, karşımdaydı.Masadaki servis için konulmuş kağıtla oynuyor ya da etrafa bakınıyordu. Bana veya herhangi birimize bakmıyordu. Gözleri… Böyle bir mavilik, nasıl… Onu izliyordum. Öyle yakışıklıydı ki. Ben hep söylerim sarışın mavi gözlü erkek uzun boy ve biraz da kaslı. Çocuk resmen hayallerimden fırlamış gibiydi ne yapabilirim? Bir de tam karşımda duruyor. Bir ara – ki bu araya kadar geçen süre maksimum iki dakikaydı- Araz’ın bana baktığını fark ettim. Niye bakıyordu bu çocuk bana. Duru’dan da hiç ses çıkmıyordu. Asya’yla Umut konuşuyorlardı sadece. Onlar da susunca ne kadar sıkıcı bir masa olduğumuzu anladılar. Umut birden atıldı.

-Oyun mu oynasak? Doğruluk Cesaret mesela?

Bunu söyledikten sonra tepkilere baktı. Duru duymamış gibiydi. Araz ona döndü ama yüz ifadesinden hiçbir şey anlaşılmıyordu bu çocuğun! Yalın Umut’un söylediğini duyar duymaz ona baktı.Öyle bir baktı ki ama!Bu çocuk gerçekten iyi bir çoktu.Umut gibi değildi asla.Ya da serseri değildi.Gerçi Araz da pek sayılmaz ama neyse.Konuşmadı bile baktı sadece. Aslında konuşsun isterdim. Araz’ınki güzelse de onun ki başkaydı. Kendisi de başkaydı zaten. İlk gördüğümde ne kadar yakışıklı olduğunu görmüştüm ama böyleleri genelde playboy tarzı bir şey olurdu. O değildi. Araz’dı öyle gibi duran ama o da biraz garip. İlk başta ne kadar Umut gibi duruyorsa da kibarlaşmıştı biraz sonradan. Yani biraz. Tanımıyordum sonuçta. Yalın’la Umut karışımı gibi bir şeydi. Fizik olarak da öyle. Yalın spor yapıyordu, kollarından anlayabiliyordunuz. Araz da yalın gibi yapıyor olmalıydı. Ama ne Yalın kadar yakışıklı ne de Umut kadar çirkindi. Araz öyle çok yakışıklı biri değildi zaten, ortaydı. Hatta bazıları yakışıklı bulmayabilirdi de. Sadece isterse iyi bakabiliyor ve bilmiyorum, sesi beni etkiliyor.

Umut dönüp “Ne var abi ya?” dedi Yalın’ın bakışları üzerine. Öyle bir bakıştı ki. Tokalaşırken –gözlerime baktığı, göz geze gelebildiğimiz yegane anda- ne kadar etkileyiciydi.Yumuşak ve güzel bir bakıştı tabi o.Umut’un yerinde olsam bitmiştim.Kızarırdım bile. Korktum.Umarım hiçbir zaman o bakışlar bana doğrulmazdı. Gözlerim gözlerine hapsolabilirdi, ama o kızdığı an, çok korkardım.Ne diyorum ben, yeni tanıştık zaten.Ne ilerisi.Doğruluk Cesaret’miş bir de.Yok canım.Biz de öyle kızlardanız zaten.Artık gitme vaktiydi.Bu oyunu bir kere Asya oynayalım demişti arkadaşları falan vardı.Deniz de.Oynamadım.Oynamam da.Gereği yok.Çantamı takmaya hazırlanıyorken Umut’un yanından gelen bir ses!O da ne Asya! Ve ne dedi tahmin edin…

-Oluur. Eğlenceli olur. Sıkılmayız.

Asya!!! Neyin peşinde bu kız?! Ben fotoğrafı alıp kalkamamıştım zaten. Gidebilmek için bahanemiz olmuştu ve canım arkadaşım (!) bu bahanemizi yok etti. Yalın Asya’nın kabul etmesine huzursuz olmuşsa da Araz öyle görünmüyordu. Neydi? Bu oyun yeni tanışanlar için bir şans. Daha iyi tanımak için.Erkeklerle bu kadar takılırsa onlar gibi düşünürdü.Çok masumane tabi bu düşünce.Umut garsondan bir şişe istedi.Böyle yazınca da biraz garip oldu.Kafedeki tek masa bizdik.Tek masaydık ama ondan hariç bir yakınlardı buraya.Sanki tanıdıkları gibi, ya da çok sık geliyorlardı.Araz “Ben birazdan geliyorum.” dedi.Araz gidince garson geldi ve şişeyi getirdi. Boş bir biraz şişesi. Aslında burada içki satılmıyordu… Hazırda bekletiyor muydu, bu ne hız!Araz gidince Asya bayağı Umut’un olduğu tarafa kaydı.Yalın bayağı uca gitti.Gitti gitmesine de Araz gelince yine gelecekti sonuçta.Ayrıca neydi bu samimiyet böyle? Neyse. Asya sarhoş gibiydi.Saçma sapan davranıyordu.

-Hadi Ada sen çevir ilk.  Elektrikler gitti Asya bunu söyleyince.

-Ama Araz gelmeden… Hem elektrikler de yok.

Umut lafı böldü ve biz yaşlardaki bazı kızların tiksinç konuşmalarını taklit etti.

-Hadi Adaa. Gelir o şimdi. Hem ona çıkmak mı istiyorsun bu kadar. Ona çıkarsan bekleriz, hadi çevir sen.

Boğmak istedim onu o an. Söylediği şeye bak. Terbiyesiz! İsmimi de nasıl söyledi. Asya ne diye şunun o kadar yakınında duruyordu ki.

-Ne alakası var ya?! Tamam!

Bunu deyip hızlıca çevirdim şişeyi.Şişenin kenarında kesik bir yer varmış, ışıklar da yok diye görmemişim.Elim kesildi.çok lazım gibi o kadar hızlı çevirdim bir de.Kanamaya başladı hemen.Bir önceki günden lavabonun nerde olduğunu biliyordum.Masadan kalktım ve … Koştum mu hızlı mı yürüdüm, bilmiyorum.Ama önüme bakmadığım kesindi. Kafenin ortasında bir çift yeşil gözle çarpıştım. Of, Araz’la işte. Gözlerine baktım.O da benim gözlerime baktı.

“N’oldu?” dedi telaşla. Tepkimden emin olamayacağı için elleri omuzlarım üzerinde duruyordu. Ben kızardım, kızardım da, evet doğru. Dokunmaya korkar bir hali vardı. Ve bir şye oldu diye sanırım. Korkmuştu halimden. Bana bir şey oldu diye korktu mu o? Ben daha fazla saçmalamadan tam üzerimizdeki spot yandı. Elimin acısını falan unuttum o an. Bir tek biz vardık sanki.Bir tek ikimiz. Rüyamdaki gibiydi.

-Ben… Lafımı bitirmeme izin vermedi.

-Ben bu anı rüyamda gördüm prenses.

Sol kolunu çekti omzumdan. Sağ eliyle saçımı geriye attı bunu söyledikten sonra. Ben şoktaydım. Rüyasında mı?...

-Neden öyle bakıyorsun?Rüyamda gördüm.Yanlış bir şey değil.Sadece dans ediyorduk burada.Fonda da bir şarkı vardı.

Ben hala ona bakıyordum. Öylece bakıyordum. Aynı rüyayı görmüştük? Evet.

-Bir şey mi var? diye ekledi.

-Araz... dedim.Devam etmedim.Ne diyeceğimi bilmiyordum ki.

Çok sessiz ve yavaşça.Bir fısıldayıştı sadece.İnanamadım ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.Dudaklarını benimkilere yaklaştırıyordu.Filmlerdeki gibi… Bir farkla. Belki de bizimki daha romantikti. Aynı rüyayı görmüştük! Tabi ben aynısını yapmıyordum.Ne yani öpecek miydi beni?Onu tanımıyorum bile!Tek bildiğim adı.

Dudakları dudaklarıma değecekti neredeyse. Ve ben hiçbir şey yapmıyordum! Yapamıyordum ya da, ne bileyim! Durdu. Kımıldasam dudaklarımız birbirine değecekti. Dudakları aralandı.

-Efendim? dedi. 

AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin