Eve girdiğimde sırılsıklamdım. Yağmurda ıslanmaya bayılırım normalde. Ama bu berbat hissettirmişti. Ayrıca Araz’la, o gün de yağmur yağıyordu. O gün güzeldi. Ama sadece güzel. Anlayamadığım, Araz’ın yanında iyi hissetmiştim; Yalın’layken daha farklı. Yani Araz’la o gün ne güzeldi düşününce. Attığım mesajlara hiçbir şekilde dönmemesi, fotoğrafın ne kadar önemli olduğunu bildiği halde iki aydır hiç iletişim kurmaması kızmama neden oluyordu belki ama yine de çok değil. O gün yanağını öpmüş olmam aptallığımın kanıtı olabilirdi ama benimle şu ana kadar böylesine ilgilenen ilk ve tek erkek. Daha şey hissetmeliydim diye düşünüyorum, daha büyük. Ama sadece iyiydi. Yalın’la öyle değil işte. Kızdığım zaman da duygularımın sınırlarını zorluyorum. Duygularım zirveye ulaşıyor onunla. Nefretse nefret.
Üzerimi hemen değiştirmedim. Koltuğa oturdum ve düşündüm biraz, annemin koltuğu ıslattığım için kızacağını göze alarak. Ondan gerçekten hoşlanıyordum. O ise tamamen boş bana karşı. Bütün gece yüzüme bakmadı, çocuk gelip dans etmek isteyince hiçbir şey yapmadı ama kendine gelince yumruk attı. O an öyle mükemmeldi ki. Ne kadar kızmışsam da hayran olmamak elde değildi. Bir vuruşuyla çocuğun ağzı dağıldı. Bunu bana kur yaptığında yapmış olsa şu an bu kadar berbat hissetmez, hatta havalarda uçuyor olurdum. Ama böyle yapmadı. Öfkeyle nasıl olduysa bunu bile söyleyebildim yüzüne karşı. Ve öyle bir cümle kurdu ki…
“Ne hakla ona karşı duracaktım? Ne sıfatla? Arkadaşın? Abin? Kardeşin? Sevgilin?”
Sevgilim! diye haykırasım geldiyse de öfkem sarhoş etkisi yaratmamıştı. Bunun da bir sınırı var elbet. Hiçbir şey diyemedim. Bunun üstüne ne diyebilirdim ki. Abi gözüyle bakacağım biri değildi. Allah kahretsin ki annemle Erdem evlenirse yapmam gereken bu olacak. Arkadaş desem, öyle de değildik. İki arkadaş bütün gece aynı masada oturup da konuşmadan durur mu hiç?
Biz yağmurun altında kavga eden iki… İki yap-boz parçasıydık sanki. Ben kendimi bir tek onun yanında böyle hissediyordum. Yakın. Çok yakın. Sanki eksik yanımı bulmuş gibi.
Bir şeyler oluyor işte. Tanımlayamıyorum ama onunla tamamlanıyorum gibi sanki.
Böyle bir sorudan sonra belki hoşlanıyordur diye düşündüm. Belki? Sonuçta sevgili falan demişti, belki… Ah! Zorluyorum resmen. Bir şeyler hissetse bütün gece telefona değil bana bakardı. Ama her şeye rağmen yağmur altında kavga etmemizi bile sevmiştim. O kadar film gibi oluyordu ki onunla her şey. O kadar harika. Ama bir o kadar da berbat.
Eli kanayınca o kadar canım acıdı ki. Pet şişede su vardı, çantamdan peçete çıkartıp ıslattım. Direksiyonu tutuyordu ve çok sıkıyordu. Hızlı da gidiyordu zaten. Kızgınlığım arabadan ininceye kadar küçük çaplı bir korku ve tedirginliğe dönüştü. Peçeteyi hiçbir şey söylemeden uzattım. O da aynısını yaptı. Bir şey söylemeden aldı. Parmaklarımızın değmesi bile beni bu kadar heyecanlandırıyorken onun böylesine boş olması kendimden de ondan da nefret etmem için çabalamamı sağlıyordu. İlk kez birine gerçekten böyle duygular besliyordum ve platonik. Aman ne hoş! Ben Deniz hakkında bile düşüncelerimi bile duş alıp müzik dinleyince kafamdan atabiliyordum. Şimdiyse üzerimi değişecek halim yoktu.
Ama aptal kafamın içinde hala bir “Belki” vardı. Belki o da…
Telefonuma mesaj geldi.
-İyi misin?
Kim olduğunu anlayabilmeme için profiline baktım, daha fazla bakarsam nefretim yine dönüşüm geçirecekti. Nefret? Gerçekten müthiş derecede kızgındım şu an. İttim bile onu! Aslında daha fazlasını yapmam gerekiyordu ama bunu yapmış olabilmem bile bir mucize.
-İyiyim.
Ne yazacaktım ki. Ne bekliyordu? Az önce yağmurun altında –çok romantik bir şekilde- kavga etmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adam
DragosteIssız bir Ada'ya bir Yalın ve bir mAraz düşerse ne olur... Artık ıssızlıktan çıkar öyle değil mi? Issız bir kalbi vardı işte Ada'nın, Yalın hayalleri vardı ve şimdi gerçeklerden mAraz mı doğacak? Yalın, ıssız ve belki de sonradan mAraz doğuracak bi...