| atay |
"Sizin ailede genetik galiba, güzel olmak."
Hamdullah, söylediğim şey üzerine bir süre bana bakmış ve omuzlarını yukarı kaldırıp gülümseyerek önüne dönmüştü.
kYaUaUau
salak salak hareketleri var tatlı tatlı seyler yapıyor gerizekalı bir çakacaksın kafasına şöyle pat diye
Behlül beni dürtüp "Noluyor lan," dediğinde "Sus babamın dersini dinle," dedim. Birkaç kez daha kolumu dürtüp sonunda pes etmiş ve önüne dönmüştü.
Babamın dersime gireceğinden haberim yoktu ve garip gelmişti. Pek ciddiye alamıyordum açıkçası. Özellikle Kaan önümde değişik değişik hareketler yaparken.
"Sakızınız var mı?"
"Yok."
"Atay sende vardır."
"Yok."
"Oğuzhan'a sorayım. Seslensene şuradan."
😑🔫
"Cebimde varmış bir tane al."
Ceketin cebinden çıkardığım sakızı Hamo'ya uzattığımda "Sende kesin vardır biliyordum ben zaten," demişti. Çok zekisin, aferin.
Oğuzhan'la hiçbir derdim yoktu fakat Hamdullah bir şey istediğinde direkt gidip ona sormasından hoşlanmıyordum. Bana sorduğunda insan gibi cevap vermemem de bunda etkili olabilirdi ama yaptığı hoş değil bence. Hiç hoş bulmuyorum.
"Bunu anlamayan var mı? Tekrar etmemi ister misiniz?"
Babam derse ara verdiğinde kimseden ses çıkmamıştı. Bu salaklar ingilizce bilmiyor babacığım, sen devam et.
"Teacher," dedi Ege. "Can i ask a question?"
Babam kafa sallayıp "Sure," derken Ege ayağa kalkıp "Where is the Sultanahmet? I'm from China but no corona relax," deyip oturmuştu. Daha sonra da "Oh be," dedi. "Yapmasam içimde kalacaktı valla."
"Ya ıyyy."
"Yaptı yine ya."
"Kulağım kanıyor."
Babam Ege'ye dümdüz surat ifadesiyle baktıktan sonra iç çekip kafa sallamış ve gülümsemişti. "Ege," dedi. "Do you want to talk about Sultanahmet?"
"Oh no teacher, thank you."
"Hadi gel," dedi babam sandalyesine otururken. "Biraz seni dinleyelim."
"But..."
"C'mon."
"Hocam, Ege Japonya'yı daha iyi bilir. Onu anlatsın. Ege-san arigato."
"I know your mother very well. Onu anlatayım mı?"
"Heey, kesin atışmayı. Ege sen de gel tahtaya."