YOK OLUŞ

126 88 26
                                        

Karanlıklar içerisinde, şehrin ışıkları, durgun denizin üzerinde vals halindeydiler. Ay dolgun suratına taktığı gri, yağmura gebe maskelerin ardına saklanmıştı o lanetli gecede. Balıkçı teknesi, rüzgarsız ve kokusuz denizin üzerinde Chiron'un kayığı gibi sessizce kaymaktaydı. Teknede yalnız olmak huzur veriyordu Eris'e. Eski sahiplerinin hareketsiz ve durgun gözlerinden gökyüzünü izlemek de...

Düşler Limanı'na artık pek az bir yol kalmıştı. Ellerini teknenin en ön kısmındaki pun tellerine dayamış gittikçe yaklaşan kıyı şeridini izliyor, amaçları doğrultusunda ortadan kaldırdığı etten ve kemikten engelleri düşünüyordu. Arkasından gelen bir tıkırtıyla anında o yöne döndü Eris. Sırtında asılı palasını ya da biçimli kalçalarının biraz altından geçen kemerde asılı duran tabancasını çekmek için ufacık bir hareket yakalaması dahi yeterliydi. Bunun yerine yerde kanların içerisinden başını kaldırmış, hırıltılı nefesler almaya çalışan genç tayfayı süzdü bir süre. Uzun kuzguni saçları birden beliren uğursuz rüzgârla dalgalanıyordu.

Sonra ağır ağır elini beline götürdü, gümüş kaplı tabancasını çekti. Horozu yavaşça indirdiğinde tayfa, kanla yıkanmış güvertede sürünerek ondan uzaklaşmaya çalışıyordu.

―En fazla on sekiz yaşında.

diye bir tahminde bulundu Eris tetiği çekmeden önce. Çıkan gümleme sesi, teknenin direklerine konmuş kargaların gürültülü 'gak' seslerine boğularak kaçışmalarına neden oldu.

Arkasındaki tayfanın artık cansız, yarı yarıya parçalanmış kafası tahtanın üzerine acımasız bir gümbürdemeyle çarparken, kadın yeniden ellerini önündeki tahtadan çubuğa dayayıp, dipsiz karanlık sudaki yansımasını izledi. Vücudunun karanlık silueti suyun üzerinde mecalsizce dalgalanmaktaydı. Uzun saçları da bu gölgenin iki yanında uçuşarak ona Medusavari bir şekil kazandırıyordu.

Aslında Eris hiçbir zaman mitolojideki Medusa'yla özleştirmemişti kendisini. O, adaşı Eris gibiydi. İntikam ve kaosa yemin etmiş tanrıça gibi. Acımasız, soğuk ve ölümcül.

Yüzüne özenli bir gülümseme yerleştirdi Eris. Rıhtıma varmasına az kalmıştı. Kıyıya arkasını dönüp, sakince cesetlerin arasından geçip kaptan kamarasına doğru yürüdü. İçerisi karanlık, kan ve yaşanmışlık kokuyordu. Köşede hala yanmakta olan küçük bir gaz lambası da odayı hayaletli bir dans pisti haline getiriyordu.

Eris için sade döşenmiş odada aradığını bulmak zor olmadı. Gaz yağının keskin kokusu da, yerini kolayca bulunabilir hale getiriyordu. Kadın varili sürükleyerek yeniden güverteye çıkarttığında artık neredeyse sahil şeridi boyunca acele ve korkuyla yürüyen insanları görebilir hale gelmişti. Az bir zamanı kalmıştı. Kısa bir süre içerisinde limana yanaşması gerekiyordu. Varili cesetlerin yanına koydu, kapağı açtı ve geriye çekildi. Güçlü bir tek meyle devirdiği varilden fışkıran gaz yağı cesetleri ve güverteyi yıkadı. Eris çıktığı yükseltinin üzerinden fazlalık yağın denize akmasını bekledi, sonra da yüksek topuklarının üzerinde ustalıkla ıslak zeminin üzerinde yürüyerek teknenin kıç tarafına gidip geçmişten gelen bir beceriyle yelkenleri mayna etti, motoru kapattı.

Artık limana yanaşmış gemiden gelen tek ses omurgasına çarpan dalgaların iç gıdıklayıcı şapırtısıydı. Eris dudaklarında küçük bir gülümsemeyle geminin burnundaki halatları limandaki kazıklardan birine bağladı. Sonra da telaşsızca kafasını kaldırıp kendisini bir izleyen olup olmadığını kontrol etti. Fakat bu tekinsiz kasabada kimse geceleri sokaklarda dolaşmazdı. Hem dolaşsalar bile kadına baktıklarında görecekleri tek şey bela olacaktı. Bu da buradaki kimsenin fazladan sahip olmak istediği bir şey değildi.

Eris tekneden inmeden hemen önce cebinden çıkarttığı gümüş sigara tabakasının üzerinden yansıyan ay ışığını seyretti. Sonra da aynı uyuşuk, ancak tehlike kokan hareketlerle kibrit kutusundan bir çöp çekip, ucunu kutunun kenarındaki tırtıklı alana sürttü. Bir anda parlayan alev kadının gölgeler içerisindeki yüzünün kıvrımlarını aydınlattı.

LanetlenmişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin