Her şey bir hayat kurtarmakla başlamıştı.
Yiğit... Serseri Yiğit. Bu hayatta kardeşiyle bir başına yaşam mücadelesi veren adam. Ona göre her şey çok basitti. Öl veya yaşa.
Ümit Bey'in hayatını kurtararak bir ölümü engellemişti, Yiğit. Bir can kurt...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🌙
Bana bakan o gözlerden nefret ediyorum. Hayırdan anlamayan, istemiyorum dememe aldırmadan bana arsızca bakan, hayatımda olmak isteyen adamdan artık kurtulmak istiyordum. İstemiyorsam eğer nedenini sonucunu sormamalıydı. Ona aşık olmadığımı, sevmediğimi söylemiştim. Gurursuz, takıntılı ve ruh hastasıydı. Aslında gördüğüm psikolojik bir şiddet vardı ve bundan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Onun belasını aileme bulaştırmamak adına susuyordum sadece. Kalbim o adam etrafımda olduğu sürece korkuyla atıyordu. Ona göstermesem de bu böyleydi.
Karşımdaydı. Türlü oyunlar çevirip, beni kazanacağını düşünen aptalın teki olarak yeniden çıkmıştı karşıma.
Yiğit arabadan inmek için emniyet kemerine yöneldiğinde parmaklarımı koluna sararak durdurdum onu. Yavuz'a daha fazla bulaşmasını istemiyorum. Yolumuzu kesecek kadar çıldırdıysa, Yiğit'e zararı dokunabilirdi.
"İnme aşağıya, bir kez daha görmesin seni. Ben konuşup gelirim." dedim bunu asla yapmak istemesem de. Sesimdeki telaşı kitap gibi okudu.
Kaşlarını çattı. Yeşilleşen gözleriyle korkumu silmek ister gibi baktı. "Asıl sen inmiyorsun aşağıya. Onun muhatabı bundan sonra benim."
Emniyet kemerini hızla çıkardığında tekrardan yapıştım koluna. "Yiğit, bilmiyorsun," diye itiraz ettim tekrardan. "Daha önce hayatında bir tokat bile yememiş insanı adamlarının önünde dövdün sen. Bunun acısını çıkarmak isteyecektir."
Elini elimin üzerine koydu. Uzun parmakları elimi tamamen sarmıştı. Sıcak avuç içinin verdiği his tanıdık değildi. "Asıl sen bilmiyorsun," dedi sakince. Kendine olan güveni, bana da taşmıştı. "Yanında o kadar adamı varken tek bir yumruk bile atamayan adam böyle yol kesip üç beş kişiyle mi beni alt edecek?"
İki yana salladım kafamı. Bu kadar korkusuz olması işimi zorlaştırıyordu. "Seni ne kadar az görürse o kadar iyi. Amacının ne olduğunu kestiremezsin." dedikten sonra Yavuz'a baktım. Put gibi dikilmiş, bize bakıyordu. Gözleri bana değdiği zaman bedenimi kaplayan huzursuzluğun tarifi yoktu.
"Derdini öğrenmem lazım, arabadan çıkma, sakın." dedi ve kapıyı açarak dışarı çıktı. Kendi bildiğini okuyacak kadar dik başlıydı.
İçimdeki endişeyle öylece Yiğit'i izledim. Yavuz'un karşısına dikildi. Duruşu kendinden emin, sertti. Yiğit'in sırtını, Yavuz'un yüzünü görüyordum. Ne konuştuklarını duyabilmek için camı açabilirdim ama dikkati üzerime çekmemek için yapmadım. Yavuz'un yüzündeki o ukala ifade silinmeden, küçük dağları ben yarattım dercesine bakıyordu Yiğit'e.
Konuşmaya başladıklarında bedenimde adını koyamadığım hisler kol gezmeye başladı. Artık sadece kendim için değil Yiğit için de endişeleniyordum. Yavuz direkt olarak Yiğit'in yüzüne bakıyordu, gülerek. Yeşil gözlü adamın kendinden emin duruşu onu şaşırtmış olmalıydı. Birkaç dakika boyunca konuşmaya devam ettiler, Yavuz ara sıra bana bakıyordu. Yüzünde ilk başlarda keyifli gülücükler varken gittikçe sinirlenmeye başlıyordu. Yeni hedefini bulmuştu. Hareketleri hayra alamet değildi. Yiğit yavaşça arkasına döndü ve arabaya ilerledi.