Her şey bir hayat kurtarmakla başlamıştı.
Yiğit... Serseri Yiğit. Bu hayatta kardeşiyle bir başına yaşam mücadelesi veren adam. Ona göre her şey çok basitti. Öl veya yaşa.
Ümit Bey'in hayatını kurtararak bir ölümü engellemişti, Yiğit. Bir can kurt...
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan Kimseye uğramam ben sana uğramadan Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana Takvim sorup hudut çizdirme bana Ben sana çiçeklerle geleceğim Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
-Bahaettin Karakoç
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🍃
Uzunca bir süredir aynı adı sayıklıyordum. Yeşil gözlü bir adamı tutkuyla seviyordum. Duyduğum tüm hislerden daha kuvvetli, can yakıcı ve buna tezat olarak dinlendiriciydi. Her görüşümde kalbim kaburgalarımı dövüyor, ruhumdaki yaraların izleri bir bir siliniyor, çaresizliğimin ellerinden tutuyor, heyecandan içim titriyordu. İçimde sığmayan bu aşırı duygu sevgiydi. Bir ölçüye sığdıramıyordum hislerimi. Fazlaysa fazlaydı işte, dozu çoktan kaçmıştı. Tutkum ateşe dönmüş ve sevdiğim o bedeni de yakmıştı. Yansındı. Benim tutkum onu da yakmalıydı. Doğan güneşe anlam katan, gece kafamı yastığa koyduğumda yüzümde asılı bir gülümseme bırakan sevdadan zarar gelmezdi. Her şey güzel gitmiyordu, gidemezdi. Asıl güzel olan onun uğrunda mücadele etmenin verdiği keyifti. Kaçınılmaz son benim için belliydi. Ya en büyük acıyı ya da en büyük mutluluğu tadacaktım. İki şekilde de eski Ayliz olamayacaktım. Bir adam hayatıma ansızın girdi, ezberlediğim her şeyin bir bir değişebileceğini öğretti.
Sabahın dokuzuydu. Duştan çıkmış hazırlanıyorken odamın kapısı çaldı.
"Gel." dedim son olarak ellerime krem sürerken.
Odanın kapısını Sude ve annesinin yokluğunda çalışan kadınlardan biri açtı. Adını bilmiyordum. Gülümseyen yüzüyle, "Arkadaşlarınız geldiler, Ayliz Hanım." dedi ve kafamı onaylar anlamda salladığımda odadan çıktı.
Elimdeki kremi indirip saçlarımı düzelttim ve odadan çıktım. Merdivenlerden indiğimde gülümseyen ama gerginliğini atamamış iki güzel yüzle karşılaştım. Lale ve Sevim merdivenlerin başında ayakta duruyorlardı. "Kızlar, hoş geldiniz!" diyerek yanlarına ilerledim.
"Hoş bulduk, Ayliz." dedi Lale gülümseyerek. Gözleri evin içinde geziniyordu.
Sevim tebessüm ederek, "Davet ettiğin için teşekkür ederiz." diye mırıldandı. Yüzündeki masumiyet onu değerli kılıyordu.
"Ne demek, geçin haydi. Direkt odama çıkalım," diyerek az önce indiğim merdivenlere yönlendirdim. Biraz ilerimizde duran ve adını bir türlü öğrenemediğim çalışana, "Bize soğuk bir şeyler getirir misin?" dediğimde kafa sallayarak mutfağa geçti.
Merdivenlerden çıkıp odaya geldiğimizde beyaz kapıyı açtım ve geçmeleri için elimle işaret ettim. İkisinin de gergin olduğunu görebiliyordum ve bu sadece burada olmalarıyla alakalı değildi. Onlara nasıl ulaşacağım hakkında pek de bir fikrim yoktu, deniyordum işte.