Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış. Böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? -Şükrü Erbaş*
🌝
Çocukluğum, hayatımın en güzel zaman dilimlerini yaşadığım dönemdi. Sevgi dolu bir ailede büyümenin avantajını hayatımın her anında yaşamıştım. Babam ve annem her daim yanımdaydı. Bu hayatta kimseye ihtiyaç duymamıştım çünkü bana yeri geldiğinde arkadaş gibi davranan ebeveynlere sahiptim. Bütün sıkıntılarımı onlarla paylaşıyor ve onları üzmemek için attığım adımlara dikkat ediyordum. Bu, Yavuz denen belayı üzerime çekene kadar böyleydi. Onun yüzünden bir süredir yalnız, stresli ve boğucu zamanlar geçiriyordum. Belki de arkadaşlarımın yanımda olması gereken bu dönemde onları da etrafımda bulamamak derin bir soğukluk bırakıyordu. Esin ve Anıl yaşadığım hiçbir acıyı, hüznü görmemişti. Onlara kızmıyor ya da darılmıyordum. Kimseye beni anlamadığı için kızamadım. Yüzümde taşıdığım sahte gülümseme, aldatıcı birkaç söz onları tatmin ediyorsa bunun için onlara suç bulamazdım. Sırlarımın bir kemirgen gibi ruhumu yiyip bitirmesi benim suçumdu.
Bir kez daha irkildim.
Yavuz'u gören gözlerim bu görüntüyü beynime iletti ancak beynim bile bunu kabullenemeden reddetti. Esin'in yanında, çok yakınımda ne işi vardı? Hayatımın ortasına bomba atmaya niyetli olduğunu bilmek şaşkınlığımı bir nebze de olsa gideriyordu. O buradaydı, en yakın arkadaşımın yanındaydı. Öyleyse ben burada olmamalıydım. Esin bile bu durumdan rahatsız olmadıysa ne yapacaktım ki? Nasıl mücadele edecektim?
"Ne işin var senin burada?" dedim sakince. Beni tanıyan herkes bu sakinliğin içinde yatan öfkeyi görebilirdi. Maalesef ki beni tanıyan kimse yoktu burada.
Zafer kazanmış bakışlar atıyordu bana Yavuz. Benim karşımda şansın yok, kaybedeceksin, diyordu. Kendimi iri, açık kahverengi gözlerinden sakınmak istiyordum. Tehlike kokan bedeninden ne kadar uzak olursam o kadar iyiydi.
Yavuz bu tepkiyi beklediğinden sadece gülümsedi ancak Esin bozulmuş gibiydi. "Ne diyorsun Ayliz? Ayıp oluyor." dedi kısık sesle. Oturduğu yerden kalkıp bana doğru ilerledi. Topuklu ayakkabılarından çıkan ses kulaklarımı tırmalıyordu.
Yavuz bana bakmayı sürdürürken, "Ne dediğim gayet anlaşılır değil mi? Onun burada ne işi var?" diyerek sesimi yükselttim.
"Boş ver Esin. Biz böyle anlaşıyoruz Ayliz ile. Benim için bir problem yok." dedi Yavuz ve oturduğu yerde geriye yaslandı. Özgüvenli halinin benim sessizliğimden geldiğini biliyordum. Ben sustukça, sindikçe, olay çıkmasın diye sabır gösterdikçe kendini güçlü hissediyordu.
Sinirden güldüm. "Muhatabım sen değilsin," dedim ve Esin'e döndüm. "Onun ne işi var burada?"
Esin gerçekten bana sinirlenmişti ve gözlerime öfkeyle bakıyordu. "Babamla birlikte yeni bir anlaşmaya imza attılar. Ayrıca senin vesilenle tanışmış iki arkadaşız. Eski sevgilin olabilir ama biraz medeni olmayı dener misin? Yan yana duramayacak kadar da düşman değilsiniz öyle değil mi?"
"Bana neler yaşattığını az çok biliyorsun Esin. Sana arkadaşlığını kesmeni söylemiyorum, beni onunla aynı ortama sokmanın ne kadar büyük bir saygısızlık olduğunu göremiyor musun?" dediysem de beni anlamayacaktı. Ona her şeyi anlatmasam da beni rahatsız ettiğini, bunalttığını biliyordu.
"Abartma, Ayliz." dedi Esin göz devirerek.
Yavuz yerinden yavaşça kalktı. "Ben daha fazla rahatsız etmeyeyim sizi. Sonra görüşmek üzere Esin." dedi ve kapıya yöneldi fakat Esin gitmesine müsaade etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GARAM
Roman d'amourHer şey bir hayat kurtarmakla başlamıştı. Yiğit... Serseri Yiğit. Bu hayatta kardeşiyle bir başına yaşam mücadelesi veren adam. Ona göre her şey çok basitti. Öl veya yaşa. Ümit Bey'in hayatını kurtararak bir ölümü engellemişti, Yiğit. Bir can kurt...