Otuz Altı: Kum Saati

319 100 247
                                        

Bir yere yaklaşıyoruzKulağıma sesler geliyorBir gemi demir alıyor olmalıBelki bir adam ölüyorNe biliyorsunBelki de bir sona yaklaşıyoruzYum gözleriniHer şeyi zamana bırakYum gözleriniNasılsa akşam olacak

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir yere yaklaşıyoruz
Kulağıma sesler geliyor
Bir gemi demir alıyor olmalı
Belki bir adam ölüyor
Ne biliyorsun
Belki de bir sona yaklaşıyoruz
Yum gözlerini
Her şeyi zamana bırak
Yum gözlerini
Nasılsa akşam olacak.
-Ümit Yaşar Oğuzcan

⌛️

Kıyametim miydi yakın olan düğünüm mü bilemedim. Labirentin içinde dönüp duruyordum. Döndüğüm hiçbir köşe çıkışa ulaşmıyordu. Gökyüzü griydi, yalnızdım, umutsuzdum ve bir süredir de mutsuzdum. Ellerim üşüyordu. Kalbimde durduramadığım bir sızı hakimdi.

Saçlarım uzamıştı. Uzun süredir bakım da yaptırmıyordum. Dilediğim gibi alışverişe çıkmayalı da çok olmuştu. Artık tırnağım kırıldı diye üzülmüyordum. Dünyaca ünlü markaların koleksiyonlarını takip etmiyordum. Dans etmiyor, şarkı söylemiyor, beste yapmıyordum. Tamam, minimal bir hayat beni daha çok mutlu etse de kendime yabancılaşmıştım. Depresyonda değildim. Kendimi ertelemiştim. Sebebi yoktu. Yalnız kalmayı sevdiğim günleri unutmuştum. Sanki uzun bir süre yalnız kalacağımı biliyor gibi kaçmıştım yalnızlıktan. Alışkanlıklarımı ve önceliklerimi değiştirmiştim. Geldiğim noktada dönüp kendime bakınca, gerçekten bakınca, nihayet fark edebilmiştim. Tüm bunlar bana iyi gelmemişti.

DNA testini bugün yaptırmıştık. Yardım istediğim kişi, beni hiç sorgulamayan, sessizce ne istesem yapıp beni kırmayacak olan kuzenim Agah olmuştu. Yakın değildik. Aramızdaki bağ, her koşulda aynı sevgi ve ilgiyle yaşamamızı sağlayacak kadar kuvvetliydi. İçten içe duyduğu büyük bir minnetle, yasa dışı yoldan DNA testi yaptıracaktı. İsimler yoktu. İbre bana dönmesin diye Mert bu testi kendisi için yapacağını söylemişti. Beni şaşırtıyordu. Bir an bile düşünmeden kendini öne atmıştı. Olası bir yanlışta bütün sorumluluğu alacağını söylemişti. Hatta tüm ülke bunu duysa bile babasını ortaya atıp bizi işin içinden nasıl çıkarabileceğinden falan bahsetmişti.

Sabahtan beri içimde büyüyen sıkıntı girdaba dönüştü. Ne kadar güzel his varsa içimde çekip yok etti. Kalbim sıkışıyordu. Korkuyordum.

Holdingin otoparkında Mert ile yürüyorduk. Topuklu ayakkabılarımın tıkırtısından ve heyecanla bir önümde bir arkamda yürüyen Mert'in gürültüsünden başka ses yoktu. "Ayliz? Sen ne yaptın az önce? Ağzım açık izledim. Karşısında kimseyi konuşturmayan Nihat Tandoğan'ı yarım saatte yola getirdin. Seninle tanışmam tesadüf olamaz. Her şey bitti derken nasıl olayları benim lehime çevirdin? Biz az önce ne yaşadık?" dedi heyecanla. Kolumdan tutup kendine doğru çekti, kolunu omuzuma atıp kendine yasladı.

Laboratuvardaki doktora numuneleri teslim ettikten sonra çok da ani olmayan bir kararla babasının yanına gitmek istediğimi söylemiştim. Verdiğim sözleri çabucak tutmak ve Mert için bir adım atmaya geç bile kalmıştım.

GARAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin