Merhaba, hoşgeldiniz.
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
İyi okumalar❤️
...roseanne park chaeyoung, paris
Güzel sevmenin tek şartı ilk önce kendine ait olan her şeyi sevmektir.
Söylediklerinden acı dersler dışında başka bir çıkarım yapabileceğim bir ailem olmamıştı benim. Babamın bana kurduğu ve aklımda kalan yalnızca birkaç cümle vardı, annem ise güzel kelimelerini hiçbir zaman bana bahşetmemişti. Hayatın acı dersler vermeyi tercih ettiği yönüm bizzat annemdi. Zaten babam da öylece çekip giderek bana verebileceği en acı ve büyük dersi vermişti.
Hiçbir zaman bana örnek olan, benim için yoluma ışık tutan bir yakınım, büyüğüm olmamıştı. Düştüğümde canım acımasın diye yaramı üfleyen, yarabandı yapıştıran, kendi suçum olmamasına rağmen ayağımı sehpaya vurduğumda gülmem için cansız bir varlık olan sehpayı azarlayan, gözyaşlarıma koşan veya parmaklarını uzatarak silen kimse olmamıştı. İyi ki de olmamıştı.
Düştüğümde ne olursa olsun canımın acıyacağını yaşayarak öğrenmiş, yarabandı yapıştırmış ancak kabuk bağlayan yaranın yalnızca zamanla iyileşebileceğini bizzat kendim öğrenmiştim. Yaptığım tüm hataların sahibinin benden başkası olmadığını, ne olursa olsun yaptığım hatanın bedelini kendim, tek başıma ödeyeceğimi öğrenmiştim. Büyürken gözyaşlarımı gören ve silen tek kişi de ben olmuştum. Kendi can kırıklarımı süpürmeyi tek başıma öğrenmiştim.
Yaşadığım çoğu şey bugünkü karakterimi oluştursa da, beni güçlü bir kadın hâline getirse de zamanında yapmış olduğum hataları da silmiş değildim. Belki de bir insan hayatına ne kadar hata sığdırabilirse o kadar hata yapmış, o kadar da cefasını çekmiştim. Yaptığım her hatadan da dersimi bizzat kendim, zamanla almıştım. İşin özünde, bugün sahip olduğum tüm deneyimleri ben kendim kazanmıştım.
Ancak çocukluğumdan süregelen yıllar boyunca tek bir şeyi öğrenememiştim ben. Tek bir şeyi öğrenmemiş, öğrenememiştim.
Kendimi hiçbir zaman sevmemiştim, sevememiştim. Kendimi sevmek yerine nefret etmek daha kolay gelmişti belki, belki de ne zaman aynaya baktığımda benimle bütünleştiğini sandığım; anne sıfatına koyamayacağım o kadına benzettiğim için nefret etmiştim kendimden. Yıllar öncesini düşündüğümde aklıma yatmayan sorulara mantıklı cevaplar veremiyordum.
Yaptıklarımın arkasında durmuştum durmasına ancak, bu kendi eylemlerime saygı duyduğum veya kendimi sevdiğimden kaynaklı değildi. Yaptığım her şeyin arkasında duruşumun asıl nedeni, ayaklar altına alınmasından delicesine korktuğum gururumdu. Bu nedenle yaptığım her şeyden gurur duyar gibi davranmış, çoğu kez yanlış olmadığıma dair kendimi inandırmak adına aynada bile devam ettirdiğim o ezik rolü kesmiştim.
O zamanlar kendimi sevdiğimi düşünürdüm. Ancak sevdiğim tek şey dış görünüşümdü. Parlak siyah saçlarımı, orantılı yüzümü; özellikle de dolgun dudaklarımı, kore standartlarında bile zayıf sayılabilecek vücudumu; en çok da ince belimi severdim. Attığım her adımda bakışların bana dönmesine neden olan güzelliğimi severdim. Ve o bakışların bana dönmesine vesilen olan tüm detaylarımı severdim.
Ancak içimdeki, yerden kaldırmaya çalıştığım, dizlerine milyonlarca kez yarabandı yapıştırmama rağmen hâlâ kanaması durmayan yaralara sahip olan, en ufak bir şeyde ılık gözyaşlarını akıtan o küçük kız çocuğundan ölesiye nefret ederdim. Her bir özelliğinden ve davranışından nefret ederdim. Bugüne kadar yaşadığı her şeyden nefret ederdim.
Bu yüzden de Roseanne Park Chaeyoung'a diğer herkesinkinden çok daha büyük olan bu haksızlığı eden kişi de bendim.
Kendimi gerçek anlamda sevmediğimi farkettiğim, daha doğrusu fark ettirildiğim ânı çok net hatırlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
drowning shadows | rosékook ✓
Fanfiction" Beni sevme Jungkook." Gözlerim cesurca harelerine bakarken mırıldandığımda yanağımdaki eli yavaşça çeneme kaymış ve sıkıca tutmuştu. Görebiliyordum, gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum ancak arkaplana attım hepsini. Bir önemi olmadığını...