chapter twenty six

5K 433 280
                                    

Merhaba, nasılsınız?

Çok beklettiğimin farkındayım ancak gerçekten binlerce kelime yazıp sildim, bir türlü içime sindiremedim. Bölümü ikiye bölüm yayımlamaya karar verdim çünkü aksi takdirde çok kopuk olacaktı, çok içime sindiğini söyleyemem ancak artık hikayede size vermek istediğim her şeyi verdim, sanırım iki bölüm sonra da finalı yayımlayıp bu devri de sonlandıracağım.

Finale bu kadar az kalmışken oyları ve yorumları olabildiğince yükseltmenizi rica ediyorum, iyi okumalar❤️

...

Evren, size hiç beklemediğiniz bir yerden, kişiden veya olaydan ders verebilir. Hiç ummadığınız bir yönden hayatınızı, bakış açınızı ve büründüğünüz karakteri bir anda yırtıp atabilir.

Yıllar öncesinde kalbi kırık bir kız çocuğuyken anneme sorduğum ' beni neden sevmiyorsun?' sorularına karşı aldığım cevapların, günümüzün Roseanne'i için bir ders niteliğinde olabileceğini asla düşünmezdim. Hayatımı etkileyebilecek bir dersin bana annemden geleceğine inancım elbette ki sıfır değildi çünkü bana hayatı o öğretmişti. Acımasızlığı, nefreti, kin tutmayı, kötü olmayı ve daha bir sürü çirkin hissiyatı o öğretmişti bana. Bu kötü derslerin hepsini o kazandırmıştı, işte bu yüzden de ondan iyi bir ders alabileceğimi zannetmemiştim.

Aslında alınan o ders, duruma hangi pencereden baktığınıza göre şekil alıyordu. Hayatım boyunca bardağın dolu değil de boş tarafını görmüş, görmek istemiş biri olarak da baktığım pencere oldukça olağandı. Ben onun gibi olursam yara almam zannetmiştim, çünkü onun acı çekmediğine; bir kalbi olmadığına emindim. Bana verdiği bütün derslerin sonucunda biraz daha ona benzemiş, ve nasıl olduysa hep biraz daha yara almıştım. Oysaki baktığım pencereyi değiştirerek ona benzememek adına daha erken çırpınsam belki de bugün olduğum konuma asla gelmezdim. Aylar önce aynanın karşısında gördüğüm kişi annemin bir klonuyken, artık yansımam bana aitti. Ancak o bizzat yaşadığı hatalardan hiçbir zaman ders almamıştı, o hayatına aynı kişi olarak devam edebilirdi. Bu sefer yanında her şeyi sorumlu tutabileceği bir kızı yoktu.

' Birini zorla sevemezsin' demişti bana. O zamanlar bu cümlesine sadece gözyaşlarımla cevap verirdim, bazenleri bağırır bazenleri de nefretimi kusardım. Bunda bir haklılık payı olup olmadığını kafamda tartmazdım, çünkü ona karşı beslediğim karşılıksız ilgi ve sevginin büyük bir kurbanıydım. Ancak artık ona tamamen nötrleşen duygularımla, bu dediğini hatırladığımda umrumda olan tek şey haklılık payıydı.

' Birini bazen ne kadar çabalarsan çabala sevemezsin, kalbin kendi istemediği sürece onun için atmaz.'

Hiçbir zaman beni sevmek için çabaladığını düşünmemiştim, aksine sanki sevmemek için daha çok çaba harcıyor gibiydi. Zaten bunların artık hiçbir önemi yoktu.

Ancak doğruydu, Chanyeol'ü hiçbir zaman sevmek için çabalamamıştım. Hiçbir zaman onu sevmek istememiştim. Bu, onun ne denli bir şerefsiz olduğunu dahi bilmeden önceydi. Ancak onu sevmek için çabalasam bile bunu başarabileceğimi zannetmiyordum çünkü yanlış bir şeyler vardı. Ona her dokunduğumda içimde hoşuma gitmeyen hisler, bir türlü dolmayan bir boşluk vardı. Ve ben ne olursa olsun bu gerçekleri değiştiremezdim. Ki bu gerçeklerim de, belki de en doğru olan ikinci gerçeğimdi benim. Çünkü o sevilmeyi haketmiyordu.

Öte yandan, Jungkook. Onu da hiçbir zaman sevmek için çabalamamıştım. Aksine ondan öylesine bir hızla kaçmıştım ki beni yakalamasına engel olmuştum. Ancak bu kaçışımın hiçbir manası olmamıştı çünkü maraton son bulduğunda, ve ben koşmaya başladığım çizgiye geri döndüğümde tekrar onunla karşılaşmıştım. Kalbim onu sevip sevmeme kararını bana ait kılmamıştı, aynı Chanyeol'ü sevmeme kararını kılmadığı gibi. Kaçsam da, hatta delicesine onun tam tersi yöne koşsam da farketmeden onun için atar olmuştu kalbim. Farketmeden ona aşık oluvermiştim ve bu da, benim en sevdiğim gerçeğimdi. Jungkook, ona gösterebileceğim sevginin kat ve katını hakediyordu. O her şeyin en iyisini hakediyordu.

drowning shadows | rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin