chapter twenty five

4.8K 432 646
                                    

Merhaba, beklemiyordunuz değil mi? Ben de  bu kadar hızlı yazmayı beklemiyordum.

Bir önceki bölüme gelen yorumlar yüzünden çok mutlu olduğum için yeni bölümü hemen yazdım ve düzenledim.

Açıkçası beni huzura kavuşturan bir bölüm oldu, bölüm bir önceki bölümden 2-3 hafta sonra geçiyor❤️ önümüzdeki birkaç bölüm böyle zaman atlamaları yaşayacağız gibi.

Yorumların benim üzerimdeki etkisini daha iyi görmüşsünüzdür herhalde, hemen pat diye yazabildim bölümü açıkçası hiç de zorlanmadım. Bu yüzden lütfen yorum yapmaktan çekinmeyin, hepinize geri dönemiyorum ancak yorumların hepsini okuyorum.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, iyi okumalar❤️

...

Gözyaşları acıyı dindirir mi? Yoksa daha mı çok diriltirdi? Sanırım bu sorunun cevabını yaşayarak öğrenmek, benim kaderimdi.

İlk birkaç gün gözyaşlarım kesilmemişti, en son babamın beni terkettini öğrendiğim gün bu kadar ağladığımı hatırlıyordum. Sonraki günlerde biraz daha iyi olmuştum, arada sırada aklıma düşen cümlelerle gözlerim doluyor, beni ele veriyordu ancak artık bu acıya alışmaya başladığımı düşünüyordum. Bir haftanın sonunda ise belki de benden aylardır eksik olan kahkahalarım birkaç saatliğine geri dönmüştü. Kızlar bu ani ruh hali değişimimden korkarken bir yandan da günden güne iyileştiğimi düşündükleri için seviniyorlardı ancak, yanılıyorlardı çünkü asıl acı ikinci haftanın ortasında belirmişti kalbimde.

Gözyaşlarım artık beklemediğim anlarda değil de, daimi olarak akıyordu. Yatağımda öylesine uzanırken acı hıçkırıkların arasında gözyaşlarımı akıtırken aylar önceki Roseanne bana bunun bir boka yaramadığını hatırlatıp duruyordu ancak elimden gelen hiçbir şey yoktu. Yüreğim öyle büyük bir acıyla sarsılıyordu ki acısını yalnızca ağlayarak çıkarabiliyordum, Jungkook'un kalbini kırdığım her an için tanrının intikamını böyle aldığını düşünüyordum ki bu gerçekten Jungkook'a bir derman olabilecekse, hayatımın sonuna kadar acı ve gözyaşları içinde yaşamaya razıydım.

Daha önce çok kez ruhsal ve psikolojik olarak acı çeksem de bu farklıydı; çok farklıydı. Yakamı hiç bırakmıyordu, ellerini sıktığı boğazımdan bir saniye bile çekmiyordu, hançerini yüreğime saplamaya devam ediyordu. Zar zor uykuya daldığımda bile bir anlığına dahi olsa göğsümün üzerinden kalkmıyor, gün geçtikçe daha çok ağırlaşıyor, daha çok nefesimi kesiyor ve beni daha çok korkutuyordu bu acı. Bazenleri gerçekten o kadar fiziksel bir hâl alıyordu ki gerçek bir bedenin göğüs kafesime oturduğunu, ellerini sıkı sıkı boynuma sardığını, rüyalarımın arasında kulağıma korkunç gerçekleri fısıldadığını düşünüyordum. Manevi bir şeyin hem ruhsal hem de fiziksel olarak bu kadar canımı yakmasına mantığımda başka bir kılıf uyduramıyordum çünkü. Bir duygunun; özlemin, pişmanlığın beni bu kadar yaralaması, mantığıma kesinlikle ters düşüyordu ancak ne olursa olsun ordaydı işte. Mantığıma uysun ya da uymasın, bir saniye bile olsun paçamı bırakmıyordu. Hep bir adım arkamda, bir ân
uzağımdaydı. Gölgemde saklanıyor ve bana saldırmak için yalnız olmamı bile beklemiyordu. Bazen büyük bir kalabalıkta sarılıyordu boynuma, bazen de odamda tek başıma otururken. Yemek yerken, duş alırken, öylece ayakta dikilirken, uyurken. Her anımda.

Daha ne kadar bu acıyla yaşayacağımı, yaşayabileceğimi bilmiyordum ancak herkes geçeceğini söyleyip duruyordu. Bazen Jisoo artık boyası iyice akan saçlarımı okşuyor, bana geçeceğini fısıldıyordu. Bazenleri Lalisa acıma ortak oluyor, benimle beraber gözyaşı döküyordu. Jennie ise genellikle geçeceğini söyleyen tarafta yer alıyordu. Benim için saçlarımı tararken ileride bir gün bu zamanları hatırladığımızda güleceğimizi söylüyordu ancak bunun kocaman bir yalan olduğunu belki de en iyi o biliyordu. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin kalpteki aşk adını verdiğimiz yaranın geçmeyeceğini ilk o tecrübe etmişti aramızda. Yalnızca bana bir teselli bulmaya çalışıyordu, ancak bu kanabileceğim bir yalan değildi.

drowning shadows | rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin