chapter seventeen

4.6K 468 387
                                    

Merhaba, hoşgeldiniz.

Bölümü şikayetle açmak istemezdim ancak gerçekten bu durumdan çok rahatsız olduğum için susamam🤭

Kesinlikle küçümsediğimden değil ama, 50-60 oya sahip hikayelerin bile bölüm yorumları 200'ü görürken bizim oy sayımız neden bu kadar düşük? Genel olarak 200 oy aldığımızı düşünürsek gerçekten gelen yorum sayısı aşırı düşük. Bence düşüncenizi belirtmek bu kadar zor olmamalı, rica ediyorum hikayeyi yorum yapamayacağınız bir ortamda falan okumayın çünkü ben yorum görmeden yeni bölüm yazmak istemiyorum, gerçekten bu durum canımı sıkıyor. Şevkim kırılıyor, anlayabiliyorsunuz değil mi?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, iyi okumalar❤️

...

Elimdeki örgünün neresinde yanlış yaptığımı bulmaya çalışırken sinirle nefesimi üfledim. Nasıl bir hata yaptığımı bilmiyordum ancak iki saattir örmeye çalıştığım şeyin, ortasında kocaman bir delik vardı.

Örgü şişini yanıma bırakarak kollarımı göğsümde bağladığımda bakışlarımı televizyonda oynayan programa çevirmiştim.

Gözlerim bu sefer mutfaktan elindeki tepsiyle çıkan Jungkook'a çevrildiğinde, sinirli yüz ifademi değiştirme gereksinimi duymadım. Jungkook tepsiyi ayaklarımı uzattığım sehpanın üstüne koyduğunda çenesini kaldırarak bana baktı ve gözlerimizi birleştirdi.

" Yine neye sinirlendin?" Kaşlarımı çatarak yan tarafıma bıraktığım örgüyü gösterdiğimde güldü ve diğer yanıma oturdu.

" Yani, ne beklemiştin ki?" Saatlerdir uğraştığım örgüyü umursamadan şişi, iplikten çıkardığımda Jungkook'a doğru uzattım.

" Bunu sana soksam?" İçten bir gülümsemeyle elimdeki şişi alıp kendi yanına bıraktığında bu sefer diğer şişi elime aldım ancak, onu da aldı.

" Bu şişler senin elinde bir cinayet silahına dönüşebilir o yüzden uzak dur." Abartılı bir şekilde gözlerimi devirdikten sonra uzanarak sehpanın üzerindeki fincanı elime aldım.

" Dikkat et, sıcak. Üzerine dökeceksin." Başımla onayladıktan sonra dikkatli bir şekilde arkama yaslandım.

Burnumu fincana yaslayarak kokladım.

" Ne bu? Kış çayı mı?" Omuz silkti.

" Bilmem, yaparken bu kadar vizyonsuz bir ismi olacağını düşünmemiştim." Gülerek tekrar önüme döndüğümde gözlerim, televizyonun üzerindeki saate kaydı.

" Saat yediye geliyor, kaçta çıkacağız?" O da benim gibi sehpanın üzerindeki fincanı aldıktan sonra arkasına yaslandı ve yüzünü bana çevirdi.

" Bilmem, sekiz?" Omuz silktim.

" Kaçta gittiğimiz değil, kaçta döneceğimiz önemli." Başını sallayarak beni onayladıktan sonra yüzünü televizyona çevirmişti.

" En geç on bir diyelim. Burada mı kalacaksın?" Derin bir nefes aldıktan sonra düşünmek için gözlerimi kıstım.

Birkaç gündür burada kalıyordum ve, gerçekten de kalmak için bir sebebim yoktu. Annemler daha yeni dönmüşlerdi ve Jungkook da tatsızlık çıkmaması adına onda kalabileceğimi söylemişti. Öğrendiğime göre babası bir-iki haftadır eve gelmiyordu zaten. Bu teklif işime geldiği için kâbul etmiştim. Arkamdan veya direkt yüzüme(?) söylenen birileri, konuşmak zorunda olduğum bir Bay Cho ve onu dövmem için çabalayan bir Miyeon yoktu. Onun yerine burada en az sahibi kadar sırnaşık Salem, ve Jungkook vardı. Üstelik istediğim her an mutfağa girip bir şeyler de hazırlayabiliyordum. Utanmasam dolabımı bile buraya taşıyacaktım.

drowning shadows | rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin