Merhabaa, hoşgeldiniz❤️
Bu bölümde Rosie'ye kızanlar olabilir, destekleyen olabilir. Genel olarak okuyucularımın verecekleri tepkileri bilmeme rağmen bu sefer çok kararsızım. Ancak en başından Rosie'nin o kadar da iyi karakterde biri olmadığını hikayenin başında belirttiğimi hatırlatmak istedim❤️
Okunma sayısıyla oy sayısının ve yorum sayısının arasındaki farka bakar mısınız? Tabii ki yaklaşık 1000 okunmaya 500-600 oy beklemiyorum ancak en azından koyduğum 180 oy sınırı dolmalı. Kurgu için çok heyecanlıydım, yazmak istediğim şeyler belliydi ancak bütün şevkim kırıldı. 3-4 kullanıcı haricinde düzenli yorum atan bile yok ki zaten o 3-4 kişiyle de sohbetim muhabbetim var yani devamlı atan kişiler onlar😔 böyle giderse devam etmek istemiyorum ciddi anlamda canım sıkılıyor çünkü❤️
Lütfen oy vermeyi, VE YORUM YAPMAYI yorum daha önemli...unutmayınız. Bu gidişle yorum sınırı koyacakmışım gibi geliyor...istemiyorum ama...napiyim
İyi okumalar🤨
...
" Chanyeol ve ailesi cuma günü yemeğe gelecekler. Ona göre eve erken gelirsin." Annem sinsi bir gülümsemeyle bu cümleyi bana kurduğunda, günlerden salı günüydü. O meşhur cuma günü ise gelmiş ve çatmıştı.
Bana karşı oldukça açık bir savaş başlatmıştı ve geri adım atacağımı, en basitinden cuma günü eve gelmeyeceğimi düşünüyorsa çok fena yanılıyordu. Ben onun gibi oyunumu küçük oynamazdım, aksine o kadar büyük oynardım ki; bu oyun aramızdaki savaşa son verirdi.
Ne zaman birini düşünsem, kendimce kalp kırmaya çekinsem küçük görülüyordum ve bu sefer, gerçekten de kimse umrumda değildi. Kimin ne kadar zarar göreceği, ne kadar üzüleceği umrumda değildi. Annemi bu yaptığına pişman etmek, karşısında kim olduğunu hatırlatmak adına yapamayacağım hiçbir şey yoktu ve bu; artık korkmaları gereken bir noktaydı.
Elimdeki flash belleği keyifle çevirirken bir yandan da televizyonun önüne eğilmiş Mingyu'ya bakıyordum.
" Flashı alabilir miyim?" Gülümseyerek başımı salladığımda kalkarak yanıma gelmiş ve parmaklarımın ucunda tuttuğum flashı almıştı.
Aylar öncesinden sahip olduğum bir kozun varlığını unutmuş gibi davranmıştım, yalnızca hak etmeyen insanlar uğruna kozumu sıfır saymıştım ve, bunu artık yapmaya niyetim yoktu. Bazılarının hakettikleri dersi verirken, yanlarında kimleri sürükledikleriyle ilgilenmiyordum.
" Oldu sayılır, oynat tuşuna bastığında ses kaydı oynatılır." Gülümsedim.
" Teşekkür ederim, bu iyiliğini unutmayacağım." Bilgisayarı kapattıktan sonra tekrar doğrulmuş ve flashı bana geri vermişti.
" Önemli değil, 2 dakikalık bir işti." Onu geçirmek için peşinden kapıya ilerledim.
" Yine de teşekkür ederim." Dış kapıyı açtığımda Mingyu da ayakkabılarını giymiş, çantasını omzuna takarak evden çıkmıştı.
" Bir daha ne zaman görüşebiliriz?" Kendimi tutamayarak güldüm. Bakışlarım birkaç saniyeliğine eve giren Jungkook'a kaydı. O da buraya doğru bakıyordu.
" Biliyorsun ki benim bir erkek arkadaşım var." Gülümsedi.
" Ama yine de teşekkür ederim." Parmak uçlarımda yükselerek yanağına minik bir öpücük bıraktığımda tekrardan gülümsemiş ve uzaklaşmaya başlamıştı. Bu ona yeter de artardı.
Jungkook çatık kaşları ile bana doğru bakarken iç çekerek içeri girdim ve kapıyı kapattım. Şu an bununla uğraşamayacaktım.
Keyifli bir mırıltıyla basamakları çıkarken bileğimdeki saate çevirdim bakışlarımı. Saat 5'e geliyordu, akşam 7'de geleceklerini varsayarsak rahat rahat hazırlanmak için 2 saatim vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
drowning shadows | rosékook ✓
Fanfiction" Beni sevme Jungkook." Gözlerim cesurca harelerine bakarken mırıldandığımda yanağımdaki eli yavaşça çeneme kaymış ve sıkıca tutmuştu. Görebiliyordum, gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum ancak arkaplana attım hepsini. Bir önemi olmadığını...