chapter twenty seven

4.6K 416 419
                                    

Merhaba, hoşgeldiniz.

Sanıyorum ki duygusal geçen son bölümümüzdü, aklınızdaki bazı şeylere cevap olabilirim umuyorum ki. Beğeneceğinizi de umuyorum ayriyetten.

Bir önceki bölümün yorum sayısı gerçekteeeen gerçekten berbattı, hayal kırıklığına uğramadığımı söylesem yalan söylemiş olurum.

Lütfen bu bölüme gelen oy ve yorum sayısına dikkat edin, çok kısa bir süre sonra hikaye sonlanacak ve ben güncel yorumlarınızı okuyamayacağım🔫

İyi okumalar❤️

...

Hayatımızda daha önce yokluğunu hissetmediğimiz birinin varlığında bile özlem çekmek, oldukça garip bir duyguydu.

Daha öncesinde beni her koşulda sevecek ve benim de onu her koşulda seveceğim birine ihtiyacım olduğunu hiç düşünmemiştim. Kendimi sevmeye karşı beslemediğim isteği, doğal olarak başkasını sevmeye karşı da beslememiştim ve bundan pişman değildim. İyi ki olduğum kişiydim, iyi ki değişmiştim ve iyi ki bugünümdeydim. İyi ki yan koltuğumda oturan adamla beraberdim.

Jungkook, onu sevdiğimi söylediğimde bundan nefret ettiğini söylemişti. Şaşkınlıkla irkildiğimi çok net hatırlıyordum çünkü o güne dair yaşanan her şey, kurulan her cümle hâlâ beni etkisi altında tutuyordu.

Beni sevmekten nefret ediyorsun, ben de bundan nefret ediyorum demişti bana. İlk ne demek istediğini anlamamıştım bile, kurduğu cümlelerin derinliğine inemeyecek kadar sığdım belki de bu yüzden hiçbir zaman anlamamıştım onu.

Ancak bu kocaman bir yanılgıdan fazlası değildi. Onu sevmeyi seviyordum, hatta onu sevdiğim için kendime ve hayatıma; en çok da Jungkook'a minnettardım. Onu sevmek bana hayatım boyunca yaşamadığım baharı yaşıyormuşum gibi hissettiriyordu. Yanlış olduğunu düşünmüştüm, çünkü hem kendimi hem de karşımdaki birini sevme düşüncesini kendime fazla görüyordum. Bu konuda kendimi ne denli hor gördüğümü ise daha yeni yeni fark ediyordum.

Ancak yanlış değildi, aksine belki de en büyük doğrumdu benim. Nasıl zihnimin kurduğu bu oyuna kurban gitmiştim bilmiyorum ancak yalnızca ona dokunduğumda, baktığımda bile doğru olduğunu biliyordum. Benim için en doğru insan olduğunu en derinimden gelen bir hissiyatla biliyordum. Kendimi ona hiçbir zaman layık görememiştim, hem onu hem de kendimi kırmamak adına kendimi hep geri plana atmıştım, en azından çalışmıştım ancak ne kadar çabalarsanız çabalayın bazı gerçekleri değiştiremezdiniz. Biz birbirimiz için doğruyduk ve ben bunu değiştirememiştim, iyi ki de değiştirememiştim.

Nasıl bu konuma geldiğimi bilmiyordum. Ne ara onun için bu denli çıldıracak kıvama gelmiştim hiçbir fikrim yoktu ancak umrumda da değildi. Onu sevmek de, onunla beraber olmak istemek de artık benim için problem değildi. Belki de onu kendimden bu denli uzaklaştırmaya çalışmasam, yokluğunda bu denli boğulmasam bunu hiçbir zaman farkedemeyecektim. Jungkook'un yokluğu beni beklediğimden çok daha büyük sarsmıştı ve maalesef ki bazen bazı şeylerin kıymetini kaybetmeden anlamıyorduk. Yokluğundaki sarsıntıyı yaşamadan bizim için ne ifade ettiklerinin farkına varamıyorduk. Ancak bunun bir geri dönüşü olduğu için mutluydum, ona ve bize geç kalmadığım; kendimden daha fazla kaçmadığım için mutluydum. Bu yüzden de yaşadığımız hiçbir şeyin pişmanlığını taşımıyordum.

" Beni daha fazla izlemeye devam edersen kaza yapacağız." Kırmızı ışıkta durup bana döndüğünde güldüm ancak bakışlarımı yine de yüzünden çekmedim. Çok beklemeden devam etti:

" Heyecanlanıyorum." Bu seferki gülüşüm çok daha içtendi çünkü yüz ifadesi kurduğu cümlelerin aksine oldukça ciddiydi.

" O zaman alışsan iyi edersin." İmalı cümlemden sonra dişlerini göstererek içten bir şekilde gülümsedi ve tekrardan önüne döndü.

drowning shadows | rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin