29. BÖLÜM

262 16 4
                                    

İyi okumalar ❤



Gözlerimi açtığımda Pars beni bir  ahtapot gibi sarmıştı ve hareket etmeme izin vermiyordu. Hafifçe dönüp yüzünü görebilecek şekilde yattım ve yüz hatlarını incelemeye başladım.
Onu sadece uyurken bu kadar sakin ve huzurlu görüyordum. Nasıl bir hayatı olduğunu az çok biliyordum; sürekli tetikte ve her an tehlikeyle burun buruna olduğunu... Ama şu an öyle gamsız ve öyle tasasız uyuyordu ki bu karanlık dünyaya girmeden önceki Pars'ı merak etmiştim, öğrenci Pars'ı mesela. Ders çalışıp sınava girdiğini ya da arkadaşları ile vakit geçirdiği zamanları mesela...

Elimi kaldırıp parmağımı elmacık kemiklerinde gezdirmeye başladığımda hemen gözlerini açtı, beni görünce gülümseyip tekrar kapattı. Parmaklarımı yüzünde gezdirmeye devam ettim.

" Günaydın " dedim gülümseyerek.

" Günaydın güzelim. "

Biraz daha yatakta vakit geçirdikten sonra ikimizde aynı anda kalkıp hazırlanmaya başladık. Pars duşa bende soyunma odasına girip hazırlanmaya başladım. 

Gözlerim kıyafetlerin üzerinde gezinirken tam önümdeki spor kıyafetlerimin olduğu rafta takılı kaldı. Dün geç kalktığımız için koşuya çıkamamıştım. Bu yüzden hazırlanmak yerine siyah bir tayt, siyah bir sporcu sütyeni son olarak da beyaz spor ayakkabılarımı giyip aynanın karşısına geçip saçlarımı toplamaya başladım.
Bu sırada banyonun kapısı açıldı ve Pars'ın adım sesleri duyuldu.
Pars'ın soyunma odasına girmesiyle önünde durduğum boy aynaya yansıması bir olmuştu.  Gözlerim elindeki havluyla saçlarını kurulayan Pars'a kaydırdım. Beline sardığı, her an düşecekmiş gibi duran beyaz havlu ile arkama geçip dolaptan giyeceği takımı seçmeye başladı. Sırt kaslarının her kıvrımı gözler önündeydi. Teninden süzülen birkaç damla su, pırıl pırıl duran teninde sönük kalmıştı. Sanki ona baktığımı hissetmiş gibi duruşunu dikleştirdi. Dev gibiydi. Öylesine heybetli duruyordu ki, kalbimin ortasında havai fişek patlamaları yaşanıyordu. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama nefesim hem kesiliyor hem de hızlanıyordu.

" Biraz daha beni izlemeye devam edersen yatağa geri döneceğiz güzelim. " 

Yaramazlık yaparken yakalanan çocuk heyecanı sardı ruhumu. Alelacele gelişigüzel saçımı at kuyruğu toplayıp odadan çıkacaktım ki bir anda bağcığını bağlamadığım ayakkabıma dolanıp kendimi saniyeler içinde yerdeki döşeme ile burun buruna buldum. Paniğin verdiği korkuyla dudaklarımın arasından ufak bir çığlık kaçtı. 

" Tan... " Adım sesleri bana doğru yaklaşırken  " İyiyim, " dedim ve yattığım yerden kalkmaya çalıştım. Kolumu sıkıca kavrayan Pars, sanki kuş tüyünden farksızmışım gibi beni ayağa kaldırdı. 

" Dikkat etsene be güzelim. " 

Alnımdan öpüp, beni sıkıca sardı. Çıplak teninin verdiği heyecanla aklımdan geçen düşünceler pek masum sayılmazdı. Kırmızı renk haince yanaklarıma yerleşti.

" İyisin değil mi ? Bir yerini çarptın mı? " Benden ayrılmasıyla düşüncelerimi koparıp alan Pars'a baktım. Telaşlı tavrı yüzüme bakmasıyla farklılaştı. Dudaklarının kenarı, yanağındaki gamzeyi belli edecek kadar kıvrıldı. Aklımdan geçenleri tahmin etmiş olmalıydı. Yüzündeki haylaz gülüşün ne anlama geldiğini biliyordum. Buna izin veremezdim.

" Yok iyiyim, " diyerek kollarının arasından çıktım.  

" Hadi hazırlan, işe geç kalacaksın. " Koşar adım odadan giyinme odasından çıktım. 

" O halde dışarı çıkmayı düşünmüyorsundur umarım. " diye seslendi arkamdan. Hava gayet güzeldi ama Parsın kıskançlıklarıyla uğraşmamak adına tekrar giyinme odasına girdim. Yüzüne bakmamaya çalışarak dolaba yaklaşıp siyah bir hırkayı alıp giydim. Dolabın kenarına yaslanmış ellerini göğsünde birleştirmiş beni izliyordu. Ona doğru dönüp ellerimi havaya kaldırdım.

" Oldu mu? " dedim kaşlarımı havaya kaldırıp.

Gözlerini gözlerimden ayırıp yavaşça bedenimde gezdirdi. Hırkayı daha yeni giymeme rağmen Pars'ın bakışlarından mı bilemem ama sıcaklamıştım. Yaslandığı dolaptan ayırıp küçük ve ağır adımlarla bana doğru gelmeye başladı. Karnımdaki kelebekler her zaman olduğu gibi yerlerini almışlardı. Ağır hareketleri daha da heyecanlanmamı sağlıyordu. Önümde durdu ve göğsünde birleştirdiği kollarını açıp hırkamın ucuna doğru uzattı. Hırkanın iki ucunu birleştirip fermuarı sonuna kadar çekti ve gözlerini tekrar gözlerime çıkardı.

" Şimdi oldu. " dedi ve yanağıma küçük bir öpücük bırakıp tekrar dolaba döndü.

Bir saat süren koşunun ardından bahçeye giriş yaptım. Bu gün kendimi biraz daha zorlayıp poligona kadar koşup tekrar geri dönmüştüm. Bahçeye girmemle birlikte korumalardan birkaçının gözü beni buldu. Havanın sıcaklığı ve koşmanın verdiği sıcaklıkla hırkanın açtığım fermuarını tekrar çektim. 

Pars'ın arabası hala bahçedeydi. Sabah odadan çıkmadan önce taytıma sıkıştırdığım telefonumu çıkartıp saate baktım. Saat on'a geliyordu. Şu an Pars'ın işte olması gerekmiyor muydu?

Salonun bahçeye açılan cam kapısından içeri girdim ve olduğum yerde durup gördüklerimi idark etmeye başladım. Larin salondaki cam sehpanın üzerine oturmuş, karşısındaki koltuğun üstündeki elbiseleri izliyordu. Koltuğun üzerinde çeşit çeşit elbiseler vardı. 

Ben elbiselere göz atarken Larin benim geldiğimi görmüş hızla yanıma geldi ve beni koltuğun önüne çekti.

" Sonunda gelebildin! Bir an hiç gelmeyeceksin sandım. " dedi ve ellerini beline koydu.

" Bu elbiseler de neyin nesi? " dedim şaşkın bir şekilde.

" Tan yarın davet var ve ben hala ne giyeceğime karar veremedim. " dedi ağlamaklı bir şekilde. 

Larin gerçekten dış görünüşüne önem veren bir kızdı. Ben hiçbir zaman bu tür şeylere önem vermemiştim. Dış görünüşten ziyade rahatlık benim için saha önemliydi. Koltuğun üzerinde duran elbiseler ise birbirinden rahatsız edici gözüküyordu. 

Elbiseler arasında gözlerimi gezdirirken koltuğun sonundaki siyah elbise dikkatimi çekti. İki parça olan elbiseye yaklaşıp, yarım, ince askılı, üzeri siyah boncuklarla işlenmiş siyah bluzu elime aldım. Bluzu kenara bırakıp siyah kumaşın üzerine aynı renkten tülün dikildiği uzun eteği elime aldım bu sefer.

 Bu o elbiseydi, Larin'e beğendiğimi söylediğim elbise.

Larin arkamda geçip ellerini omzuma koydu.

" Bu elbiseyi beğendiğini söylemiştin. Bunu senin için getirttirdim. " dedi. 

Beni düşünmesi gerçekten çok hoştu ama bahsettikleri davete gitmek istemiyordum. Dün yaşadıklarımızı tam anlamıyla unutmuş değildim. Tamam bu konunun davet ile bir ilgisi yoktu ama ne bileyim işte gitmek istemiyordum.

" Larin dün de söylediğim gibi ben gelmek istemiyorum ve de gelmeyeceğim dedim. " Larin'in gözlerindeki duygu tam olarak da hayal kırıklığıydı. 

Larin tam ağzını açmıştı ki merdivenlerden gelen ses ile merdivenden inen Pars'a döndük.

" Geleceksin Tan Tokel! " 

Elleri yakasında giydiği siyah gömleğin düğmelerini ilikleyerek aşağı inmeye başladı. Son düğmeyi de kapattıktan sonra gözleri beni buldu ve tek kaşını havaya kaldırarak merdivenlerden inmeye devam etti. Ona itiraz edebilir ve bir şekilde gitmeyebilirdim ama nedense onun gelmemi istemesi hoşuma gitmişti. Ah Pars nasıl bir etkin var üzerimde?

Üstünde her zaman olduğu gibi üstüne tam oturan siyah bir takım vardı. Pahalı bir markanın özel tasarım olduğu belli olan siyah ayakkabıları ve şekillendirdiği saçları ile gerçekten nefes kesici gözüküyordu. Son olarak elindeki ceketi giyerek kapıya doğru yürümeye başladı.

" Giyeceğin elbiseyi birazdan yollatacağım. " dedi ve evden çıktı. 

Tam anlamıyla nutkum tutulmuştu. Yaptığı her hareketiyle beni etkilemeyi başarabiliyordu. Bir insan nasıl bu kadar karizmatik olabiliyordu?

 Derin bir nefes alıp verdim ve,

" Vay be! " dedim Larin'in varlığını unutarak. 

Yanımdaki Larin kahkahalarla gülerek kendini üstünde elbiselerin olduğu koltuğa attı. Bende yaptığım şeyin farkına varıp gülmeye başladım.





Oy ve yorumlarınızı unutmayın 🌸

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin