9. BÖLÜM

743 28 1
                                    



Sürekli hareket halinde olan bir insan olarak tüm günlerimi  evde geçirmek beni fazlaca bunaltmıştı. İki üç gün önce Larin abisine dışarı çıkmamız için izin istemişti ama Pars onun tek çıkabileceğini söylemişti. 

Tam tamına 10 gün olmuştu, tam 10 gündür bu evdeydim. Beni ne öldürüyor ne de bırakıyordu. Bana olan davranışlarından neredeyse benden hoşlandığını düşünmeye başlamıştım.   

Sabah erkenden kalkıp ormana koşuya gelmiştim. Evden çıkamadığım için hamlamıştım. Normal hayatımda da sabahları erken kalkıp koşuya çıkardım.

 Derin bir nefes aldım ve  yorulduğumu fark edip durdum. Arkama baktığımda korumalarında yorulduğunu fark ettim. Adamlar üstlerindeki takımlarla benimle koşmuşlardı. Ne gerek varsa benimle gelmelerine. 

Önümdeki büyük taşı farkedip oturdum. Kafamı kaldırıp kuş seslerini dinleyip ağaçları izlerken kafamın üstünde geniş bir tahta olduğunu gördüm. Hemen ayağa kalktım. Oturduğum ağacın üstünde eski bir ağaç ev vardı. Gördüğüm bu ağaç ev bana küçüklüğümü hatırlattı.

Küçükken babamın yakın bir arkadaşı vardı. Benim yaşlarımda bir oğlu vardı. Onunda ağaç evi vardı. Ben babamla her geldiğimde onunla ağaç evde oynardık. Annemi o zamanlar yeni kaybetmiştik. Babam beni hiç yanından ayırmazdı nereye giderse birlikte giderdik. Sonra babam o arkadaşıyla görüşmez oldu ve bir daha o çocukla görüşemez olduk. 

Babamı ve annemi hatırlayınca ister istemez gözlerim dolmuştu. Merak edip yukarı çıkabilmek için bir şeyler aramaya başlamıştım ki korumalardan biri konuştu.

" Oraya çıkmanız yasak yenge. Abinin emri var. "  dedi

Söylediklerinde takıldığım tek şey " yenge " kelimesiydi. Ne yengesi be ben nerden onun yengesi oluyordum. Uzun zamandır ortada olmayan sivri dilimi çıkartıp konuşmaya başladım.

Tan: " Ne yengesi be? Ne saçmalıyorsun sen? " sinirle geldiğim yöne doğru koşmaya başladım, tabi onlarda peşimden. 

Eve yaklaştığımda yavaşlayıp yürümeye başladım. Arabalar hazırda bekliyordu, Pars işe gidecekti herhalde.

 Evin kapısı açıldı ve Pars her zamanki siyah takımlarından birini giyinmişti. Siyah takım bir insana bu kadar yakışabilir miydi? Kafamı sallayıp düşüncelerimden kurtulup eve doğru yürüdüm. 

Tam yanından geçecektim ki birden kolumdan tuttu. Kafamı kaldırdığımda  kıyafetlerime baktığını gördüm. Onunla muhattap olmamak için artık kızacağı şeyler giymiyordum. Bakışlarını yüzüme çevirip, gözlerime baktı ve konuştu.

Pars: " Terlemişsin gidip duş al " alaycı bir tavırla güldüm.

Tan: " Hahh! sağol ya sen söylemesen ben yapmayacaktım zaten " Parsın kaşları olağan bir şekilde çatıldı. Böyle giderse genç yaşında anlında kırışıklar olacaktı ve yakışıklı yüzüne zeval verecekti. 

Pars: " Başladın yine boş boş konuşmaya. Git üzerini mi değiştiriyorsun duş mu alıyorsun ne yapıyorsan yap. " dedi.

Hiçbir şey söylemeden hızlı  bir şekilde yukarı çıktım ve hızlı bir duş aldım. Üzerime yırtık bir kot giyerken üzerime siyah bol bir sweat giydim. Ayağıma siyah postallarımı giyinip saçlarımı kurutup aşağı indim.

Kahvaltı masasında Pars Larin ve daha yeni tanıştığım ve iyi birisi olduğunu düşündüğüm Poyraz vardı. Vakit kaybetmeden yerime oturdum. Pars telefonuyla ilgileniyor, Larin ve Poyraz bir şeyler konuşuyorlardı. Larin beni görüp gülümseyerek

Larin: " Günaydın Tan " dedi. Bende hafiften gülümseyerek karşılık verdim.

Tan: " Günaydın " dedim ve sanki geldiğimi o an fark etmiş gibi kafasını kaldırıp bana baktı Pars. 

Emine teyzenin servis yapmasıyla kahvaltıya başladık.

 Larin kahvaltının başından beri Pars'a yurt dışındaki bir arkadaşının doğum gününe gitmek için yalvarıyordu. Pars'ın izin vermesini geçtim, Poyraz da gitmesini istemiyordu. Birbirlerine olan bakışları Baran'ın Larin'in giyindiği kıyafetlere karışması ve şimdi de gitmesine izin vermemesiyle her şey ortadaydı. Pars onları abi kardeş gibi sanıyordu ama belli ki onlar birbirlerinden hoşlanıyordu. Bir iki kez Larin'in ağzından laf almaya çalıştım ve çıkan sonuçlar pozitifti .

Pars en son Larin'in ısrarlarına dayanamayıp gitmesine izin vermişti ama Poyraz'la bu duruma belli etmemeye çalışsalar da ikisi de mutlu olmuşlardı. Açıkçası Larin için bende mutlu olmuştum.

Pars: " Poyraz Larin sana emanet. Sadece beş gün, beş gün sonra burada olacaksınız. "

Larin sevinçle ayağa kalkıp abisini öpüp hızla odasına çıktı. Poyraz da bavul hazırlamak adına evine gitmişti.

 Bende sessizce kahvemi yudumluyordum. Aklıma yurt dışına çıkabilmek için babamdan izin almaya çalıştığım zamanlar gelmişti. Saatlerce yalvarır en son yalandan ağlayarak izin vermesini sağlıyordum. Yine gözlerim dolmuştu. Koluma dokunmasıyla önce kolumdaki eline sonra ona baktım.

Pars: " İyi misin? " dedi endişeli bir ses tonuyla.

Tan: " İyiyim " dedim sessiz bir şekilde. Tam o sırada sol yanağımdan bir göz yaşı damlası aktı. Gözleri akan göz yaşıma gitti hemen. İnsan içinde ağlamaktan nefret ediyordum. Bana göre ağlamak güçsüzlüktü. Hemen elimin tersiyle yanağımı silip ayağa kalktım. Çünkü daha çok ağlayacağımı biliyordum.

Benimle birlikte ayağa kalktı. O sırada ağzımdan bir hıçkırık kaçtı ve ağlamaya başladım. Kollarımdan tutup göğsüne bastırdı. Kokusunu çektim o arada çok güzel kokuyordu. Adeta mayışmıştım. Sonra gelen sinirle kollarından çıkıp göğsüne vurarak bağırmaya başladım.

Tan: " Allah seni kahretsin! Her şeyi mahvettin! Babamı öldürdün! Tüm hayatımı mahvettin! "

Soluklanıp yüzüne baktım. Donup kalmıştı, benden bu tepkiyi beklemiyordu ve durmadan devam ettim.

Tan: " Ne istiyorsun benden? Bir haftadır bu evdeyim. Beni öldürmeyeceksen neden buradayım "

Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Bacaklarım beni daha fazla taşımadı ve dizlerimin üstüne düşüp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. 

Kendimden nefret ediyordum. Onun yanında ağladığım, güçsüz gözüktüğüm için kendimden nefret ediyordum. Başım dönmeye  ve gözlerim kararmaya başlamıştı. Sonrası karanlıktı.




Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. 

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin