Her şeyin elbet bir sonu vardır.
Nasıl ki her geceden sonra güneş doğar, karanlık yerini umut dolu bir sabaha bırakır ve her kara kışın ardından taze bir bahar başlar. Yeniden yeşerir ağaçlar, geçen kara kışa inat. Elbet bu acılarda bırakırdı yerini yeni umutlara...
Tam beş gün olmuştu buraya geleli. Bu geçen beş günün her anında Pars aklımdan bir kez olsun çıkmamıştı.
O gün Larin ile bahçede otururken sigara içtiğimi öğrenmişti. Deli gibi bağırıp ortalığı yıkmıştı. Tabi Larin abisinin bu konuya olan hassasiyetini bilmesine rağmen benim ısrarlarıma dayanamayıp kabul ettiği için o da azar yemişti.
Beni burada rehin aldığı yetmezmiş gibi, birde içtiğim sigaraya, giyindiğim kıyafetlere karışıyordu. Bu yaptıkları normalde olsa kıskanmak anlamına geliyordu ama beni kıskanması gibi bir durum yoktu. Yani koskoca "Pars Demir" yeraltının en ünlü mafyası gelip de beni niye kıskansın ki ?
& & & & & &
Kararmış bulutlar, yavaş yavaş sararan ağaçlar. Eylülü de geride bırakmıştık. Yaz yerini amansız bir sonbahara bırakmıştı. Soğuk havayı bedenimin her köşesinde derinden hissederek yürüyordum.
Artık hayattan geleceğime dair hiçbir beklentim yoktu. Kendimi mecburen yaşıyor gibi hissediyordum. Ne yapmam isteniyorsa onu yapıyorum. Bir kukladan hiçbir farkım kalmamıştı.
Başımı kaldırıp etrafıma baktım. Acaba hayata bir tek ben mi bu kadar karamsar bakıyordum? Neden hiçbir şey yolunda gitmiyordu? Neden benimde yaşıtlarım gibi sıradan bir hayatım yoktu? İçimdeki hüzün ruhuma ve bedenime yayıldıkça sanki daha da üşüdüm. Sonra derin bir nefes alıp yürümeye devam ettim.
Havanın kararmasıyla orman yürüyüşümü sonlandırmaya karar verip tekrar eve doğru yürümeye başladım. Tabi arkamdan iki tane koruma beni takip ediyordu. Maazallah şimdi kaçarım falan.
Bu arada bu beş günde sürdüğüm kremler ve her iki saate bir koyduğum buzlar sayesinde ayağım iyileşmişti. Sadece yaptığım ani hareketlerde biraz sızlıyordu.
Ormanın bitimine yaklaştığımda siyah büyük kapı açıldı ve içeri Pars ve korumalarının olduğu araç girdi içeri. Her zamanki gibi Kemal şoför kapısından inip Pars Hazretlerinin kapısını açtı. Pars bütün ihtişamıyla arabadan indi. Üstünde yine siyah takımlarından biri vardı Kemalin olduğumuz tarafı gösterip bir şeyler söylemesiyle olduğumuz yöne baktı. Her zamanki keskin bakışlarıyla yüzüme bakıp sonrasında bedenimi inceledi. Gözleri omuzlarımdan aşağı indikçe boynundaki damarlar belirginleşiyor, dişlerini sıkıyordu.
Tam yanından geçecektim ki kolumdan tuttu. Derin bir nefes aldı ve tekrar üstümdekileri incelemeye başladı. Üstümde dar siyah bir tayt, siyah sporcu atleti ve önünü açık bıraktığım siyah fermuarlı bir hırka vardı. Hayır yani yürüyüşe gidiyorum başka ne giyebilirdim ki?
Korumalar da etrafımızda durmuş bize bakıyorlardı. Başımı çevirip onlara baktım ve sonra bakışlarımı tekrar Parsa çevirdim. Ama o hala üstümdeki kıyafetlere ve açıkta kalan göbeğime bakıyordu. Dişlerini sertçe sıktı ve öfkeyle adamlarına bağırmaya başladı.
Pars: " Nereye bakıyorsunuz lan siz! Dönün önünüze "
O kadar şiddetli bağırmıştı ki korkuyla yerimde sıçradım. Adamlar telaşla başlarını çevirip dağıldılar. Pars kolumu bırakmadan eve sokup merdivenlerden yukarı çıkardı.
Yine kendimi oyuncak bebek gibi hissediyordum. Bu alışık olmadığım tavırlar bende deprem etkisi yaratıyordu. Hızla beni kaldığım odaya soktu ve deli gibi bağırmaya başladı.
Pars: " Bu halde hangi akla hizmet dışarı çıktın sen? "
Şok olmuştum, küçümseyen bakışlarla vücuduma baktı ve bağırmaya devam etti.
Pars: " Adamlarıma göz zevki mi olmak istiyorsun? Bu hal ne? "
Söylediği sözler bende bıçak etkisi yaratmıştı, sinirle bağırmaya başladım.
Tan: " Ne saçmalıyorsun sen? Ne demek istiyorsun? "
Ama o sakinleşmek yerine daha da öfkelendi ve göbeğimi göstererek bağırmaya devam etti.
Pars: " Saçmalayan sensin baksana şu haline! "
Ona neydi Allah aşkına? Gözlerimi kıstım ve bende bağırmaya devam ettim.
Tan: " Seni ilgilendirmez! İstediğim gibi giyinirim. "
Pars: " Giyinemezsin! "
Tan: " Giyinirim! "
Pars: " Giyinemezsin Tan. Giyinemezsin! "
Tan: " Sana ne bundan!? " diye haykırdım.
Yüzü birden değişti, delirmiş gibiydi. Benim yerinden çıkarmak için saatlerce uğraştığım gece lambasını tek seferde yapıştırıldığı yerden kopartıp hırsla duvara fırlattı.
Bana yaklaşmaya başladı, bende korkuyla geri adımlar atmaya başladım. Üstüme geliyordu, son adımla duvara yapıştım. Ellerini duvara koyarak beni kendisiyle duvar arasına sıkıştırdı ve başını eğdi. Nefesini hissedebiliyordum, tam gözlerimin içine bakıyordu. Derin bir nefes aldı, çenesi kaskatı olmuştu. Kendisini sıktığı dişlerinden belliydi. Yutkunarak kulağıma yaklaşıp konuştu.
Pars: " Aklımı sınıyorsun! Yemin ederim aklımı sınıyorsun! "
Tekrar gözlerime baktı ve elini sertçe duvara vurdu, sonra da kapıyı sertçe çarparak odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf
General FictionPars: " Nasıl hissediyorsun kendini? " Tan: " Ne istiyorsunuz benden? Bırakın beni evime gideceğim. " Cevap vermesine izin vermeden tekrar konuşmaya başladım. Tan: " Babamı öldürdüğün yetmedi mi? Ne istiyorsun benden? " Yavaşça ayağa kalktı küçük a...