21. BÖLÜM

522 23 8
                                    

Dudaklarımda bıraktığı taze izler, aklımı başımdan almıştı. Çözülmesi zor bir bulmacanın ilk kelimesini bulmuş gibiydim. Pars'ın bana karşı ilk yenilgisinin zaferiyle sarhoş olan ruhum, mutlulukla dolup taşıyordu. 

Bayram sevinci yaşayan çocuklar gibiydim. Pars bana şekeri uzatan kişiydi, kalbimi kazanan kişi yine oydu. Dilimi yavaşça dudaklarımda gezdirdim, yaptığım şeyle o an yüzleştim. Onu öpmüştüm. Yanaklarımdaki sıcaklık arttı, kanım damarlarımın içinde lav gibi kaynıyordu. 

Sertçe yutkunurken Pars'ın çenesine diktiğim gözlerimi  yavaşça gözlerine çıkardım. Gözlerindeki sıcaklığı kucakladı gözlerim. 

" Pars " dedim sessizce.

Adı dudaklarımdan şiirin en acı kelimesi gibi çıkmıştı. En çok acıtan kelime, yine en güzel kelimesiydi şairin. Pars benim en çok sevdiğim şiirin en yaralı mısrasıydı.

Pars " Şşş " dediğinde gözlerini yumarken çenesini başımın üstüne yerleştirdi. Ciğerleri aldığı soluk yüzünden şişerken, " Şimdi değil " diye fısıldadı. 

Yaşananların ağırlığı altında eziliyordu. Bu gerçek beni derinden sarsarken kaşlarım çatıldı. Gözlerimi yumdum, yaşananlar ağırdı.

 O an ikimiz de sessizliğin koynuna sığınıp usulca yattık. Fakat huzur yoktu. Huzuru bulmak adına başımı ona doğru yaklaştırdım. 

Kalbim hala deli gibi çarpıyor, bedenim ise titremesini sürdürüyordu. Derin bir nefes aldım kokusundan.

Bir saat önce yaşananlar, rüyada gibi hissediyordum. Yıllar sonra onu bulmak tarifsiz bir histi. Birbirimizden ayrıldığımızda etrafımızdaki herkes şok olmuş bir şekilde bize bakıyordu. Kimse benden böyle bir şey beklemiyordu, bende dahil.

Pars elimden tutup ağaç eve getirmişti beni. Bu sefer birlikte incelemiştik ağaç evi. Birlikte anılara yolculuk yapmıştık. Kimi zaman kahkahalar atıp kimi zaman duygulanmıştık. Gözleri parlıyordu Pars'ın. Onu bu kadar mutlu görmek beni de mutlu ediyordu.

Uzun bir süre ağaç evi inceledikten sonra  tam ortasına oturup birbirimizle hasret gidermeye başlamıştık. Bir an önce konuşup onu bu enkazdan çıkarmak istiyordum. Eminim ki kendini suçlu hissediyordu. Aslında uzun bir süredir yaptığı şey yüzünden ona kızmıyordum. Sonuçta babam hayatta olsaydı bir çok kişinin hayatı daha sona erecekti. Babam yaşadığı her şeyi hak etmişti.   

Havanın biraz daha kararması ve Poyrazın aramasıyla ağaç evden inip eve doğru yürümeye başladık. Pars ellerimizi sıkıca kenetlemişti. 

Ormandan çıkmış eve doğru uzanan taşlı yola girmiştik. Korumalar kendi yerlerine geçmişlerdi. Birkaçının bize bakması ile özellikle Kemal'in yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. 

Eve  girdiğimizde Larin ve Poyraz masada oturmuş sessizce bizi bekliyorlardı. Onlar da yaşananlara şahit olmuşlardı. Poyraz bir  iki adım yanımızda, Larin ise camdan bizi izlemişti. Kızaran yanaklarım mümkünmüş gibi daha da kızarmıştı. O sırada elimi sıkıca tutan Pars diğer eli ile belimi kavrayıp kulağıma  yaklaştı. 

" Kimseye açıklama yapmak zorunda değilsin. Bu yüzden kendi kendine renkten renge girme. " 

Söylediği şeyle daha daha kızarırken küçük bir kahkaha attı ve masaya doğru yürümeye başladık. 

Pars sandalyemi çekti ve yanındaki sandalyede yerimi aldım. Poyraz ve Larin'in yüzlerine bakamıyordum. Kafamı masanın altındaki ellerime çevirmiş onlarla ilgileniyordum.

 Poyraz derin derin nefesler almaya başlamıştı. Ağzından "Huh, huh " diye sesler çıkartmıştı. Neler oluyordu Allah aşkına. Resmen kafamı kaldırmamak için kendimle savaşıyordum. 

" Tamam, sakin ol. " dedi kendi kendine. Son anda dayanamayıp kafamı kaldırdım. Poyraz ile bakışlarımız birleştiğinde dudakları yukarı kıvrıldığında dayanamayıp ağzından öyle gürültülü bir kahkaha çıkarttı ki sesi adeta evin içinde yankılanmıştı.

Bu sırada bana Larin ve Pars'ın da gülmeye başlamasıyla sinirlerim gerçekten bozulmuştu. Neye güldüklerini hala anlayamamıştım ta ki Poyrazın konuşmasına kadar.

" Kıpkırmızı olmuşsun Tan. Sayende kırmızının her tonunu görmüş olduk. "

Poyrazın söyledikleriyle Larin ve Poyraz daha da şiddetli gülmeye başlamışlardı. Sinirle kaşlarımı çatıp Pars'a baktım. Elini dudaklarının üstüne koymuş gülmemek için zorlanıyor gibiydi. 

Kaşlarımı çattığımı görünce hızlıca yüzünü eski haline getirip sinirle Larin ve Poyraz'a bakıp,

" Tamam, yeter artık. " dedi ve bir anda sessizlik oluştu. Neden bunu en başında yapmamıştı ki?  

Larin bana dönüp elini koluma koyunca ona doğru döndüm. Gülümseyerek,

" Gerçekleri öğrenmene sevindim. " dedi. Nasıl yani Larin gerçekleri biliyor muydu?

" Nasıl yani sen gerçekleri biliyor muydun? " kafasını sallayarak cevap verdi.

" Neden bana söylemedin? " Geçekten sinirlenmiştim. Larin'in böyle bir şeyi bilip bana söylememesi ağrıma gitmişti. Sonuçta zor günler yaşamıştım ve o benim yanımdaydı.

Larin verdiğim tepki karşısında üzülmüştü. Sesim biraz fazla yüksek çıkmış olabilirdi. Larin tam ağzını açmış bir şeyler söyleyecekti ki gözü arkama kaydı ve sustu.

Pars konuşmasına izin vermemişti. Hızla ona döndüm ve açıklama beklercesine gözlerine bakmaya başladım.

" Söylemesine ben izin vermedim. Eğer biraz daha sabretseydin ben sana anlatacaktım.  " dedi ve ben bir şey diyemedim. 

Emine Teyzenin yaptığı servisten sonra sessizce yemeğimizi yemiştik. Pars dışında. Pars yemek boyunca beni izlemişti ve bu sayede ben de rahatça yemek yiyememiştim.

Yemekten sonra Larin ile birlikte Emine teyzeye mutfak' ta yardım etmiştik. Emine teyzeye bu gün yaşananlar yüzünden de özür dilemeyi ihmal etmemiştim. 

Kahve yaparken Larin yanıma gelip benden özür dilemişti ve ben ona önemli olmadığını söylemiştim. Sonuçta Pars söylememesi için onu tembihlemişti. Kendi isteğiyle söylememezlik yapmamıştı.

Larin ile kahvelerimizi alıp bahçeye çıkmıştık. Kahvelerimizi içerken Pars ile nasıl tanıştığımızı anlatmamı istemişti. Bende baştan sona her şeyi anlatmıştım. Onun küçükken evden gizlice ağaç evin önüne gelip onu almamız için bağırdığı zamanları  anlatmam ile kahkahalarımız havada uçuşuyordu.

Uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım.  Yaşananlar bana hala rüya gibi geliyordu. Her an uyanabileceğim bir rüya.

Kahve sonrası nikotin isteği beni sarınca yukarı çıkıp sigara paketimi almak isteyince Larin gidip alabileceğini söyleyip yanımdan ayrıldı.

Kafamı gökyüzüne çevirdim. Çok güzel bir hava vardı. Yıldızlar parıl parıl parlıyordu gök yüzünde. 

Ne çok anılara gitmiştim bu gün. Yıldızlara bakmamla birlikte Parsla birlikte yıldızları saydığımız zamanlar geldi aklıma.

Akşam olduğunda hava nasıl olursa olsun bahçeye çıkar çimenlere uzanırdık. Yıldızları saymaya çalışırdık. En çok yıldızı sayan kişi bir sonraki gün ağaç eve ilk çıkardı. Pars hep ilk bana sorardı kaç tane saydığımı. Ben söyledikten sonra benim söylediğim sayıdan daha az söyler ve benim kazanmamı sağlardı. Yaptığının fakındaydım aslında çünkü sayarken çok odaklanıyordu ve bende saymak yerine onu izliyordum. Bazen sayarken de ağzından sessizce kaçıyordu. O saymayı bitirdiğinde kafamı hemen yıldızlara çevirip sayıyor gibi yapardım.

Boynumun sağ tarafında hissettiğim sıcaklık ve duyduğum sözlerle küçük bir kahkaha attım.

" Kaç tane saydın? "

Oy ve yorumları unutmayın 🖤

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin