"Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir." (Nur, 32)
Bir rüzgar gülü gibiydim; rüzgarlı havalar geçirip yıpranmış, sakin havalara erişip nefeslenmiştim. Yorgundum. Bu bedensel olarak değildi, ruhum yorulmuştu. Belki de tam anlamıyla rüzgar gülüne benzememdeki engel buydu; benim yıpranmış bir ruhum vardı.
Elimi değdirip tekrar kaldırdığım çiçeği rahat bıraktım. Babamın aldığı çiçekti bu, günden güne daha da gelişmiş ve serpilmişti. Kısa bir araştırma yaptığımda kendisinin bir açelya olduğunu öğrenmiştim. Bakımı hakkında da bilgi sahibi olduktan sonra daha iyi bakmaya başlamıştım ona. O da benim gibiydi; solmaya yüz tutmuştu ve yaprakları dökülmüştü fakat onu son anda kurtarıp sarmıştım yaralarını.
Benim yaralarımı saran ne olacaktı?
Pencerenin önünden ayrılıp yatağımı düzelttim ve telefonumu alıp odadan çıktım. Haftasonu çabuk gelmişti, Gönül Teyze bugün bize gelecekti. Birkaç güne söz ve nişan için bizim evde toplanacaktık ve sözden hemen önce nikâh kıyılacaktı. Heyecanlıydım, inkar etmem olanaksızdı fakat heyecanımın hangi duyguyla iç içe olduğunu söylemekte hala zorlanıyordum.
Esra'yla konuşup aramızdaki pürüzü halletmiştik bile. Büşra şu sıralar fazla sessizdi, kendi sorunlarını kendi halletmeye çalışırdı zaten hep. Hoş, benim gibi olup başkalarının eline ihtiyacının olmasından iyiydi. Büşra benden kat be kat güçlüydü.
Salona girip annemle kurduğumuz masaya göz attım. Tam o sırada annem üzerine giydiği gösterişli gömleği ve eteğiyle yanıma geldi. Baştan aşağı gözlerimi üzerinde gezdirdim ve ellerimi göğsümde kavuşturdum.
"Ooo, Fatma Hanım! Pek bir şık göründünüz gözüme."
Annem bayık bakışlarıyla omuz silkti.
"Sen de öyle olmuşsun, bu elbise yakışmış ama biraz daha gülsen tam anlamıyla gözüme gireceksin."
Annemin bu sözleriyle başımı yana çevirip gözlerimi devirdim. Heyecandan elim ayağım titriyordu zaten, gülümsemek şu anki durumum için lükstü. Fakat annem hala aklımın eskilerde kaldığını ve yıkık ruhumun peşimden geldiğini düşünüyordu. Geçen gece gördüğüm rüyadan sonra, asla! Yine de omuzlarımı dikleştirip telefonumu elbisemin cebine attım ve annemin karşısında daha net durdum. Yüzüme de kondurabileceğim en güçlü gülümsemeyi kondurunca annem memnun bir ifadeyle yanıma geldi.
"İşte benim kızım!"
Gülümsemem biraz daha genişlediğinde evin içini dolduran o zil çaldı. Önce ikimiz de kapıya doğru baktık ve sonra da birbirimize bakıp salondan çıktık. Kapıyı açmak için ben atıldım öne, annemse geride kalıp görebildiği kadar portmanto aynasından kendini düzeltti. Kapı kolunu indirirken kalbimin sesini boğazımda hissedebiliyordum, ilk kez yaşayacaktım böyle bir şeyi. Kapıyı geriye kadar çekilip gelen kişilere içten bir gülümseme yolladım.
Gönül Teyze, Zeynep ve adını bilmediğim bir kadın daha kapıda dikilirken annem de yanıma ulaştı. "Hoş geldiniz," diye şen şakrak bir sesle içeri davet ettiğinde annem, adını bilmediğim kadının arkasından küçük bir oğlan çocuğu belirdi. Bakışlarım direkt çocuğu bulunca o bana biraz çekingen baktı. Gülümseyip yabancılık çekmemesini sağlayayım derken çocuk bir anda, "Anne, Uraz abimin karısı bu abla mı?" diye sordu. Önce afallasam da, sonra şaşkınlıkla bir karış açılmış ağzımı kapatıp gözlerimi kaçırdım.
Kadın bıkkınlıkla, "Oğlum, bir dur," deyince çocuk utanıp kafasını eğdi. Annem gülüp Gönül Teyze'den başlayıp içeri aldı onları. Ben de üzerlerinden çıkardıkları montları alıp portmantoya astıktan sonra kapıyı kapattım. Zeynep heyecanlı heyecanlı gülümseyip bana göz kırpınca ben de ona karşılık dişlerimi göstererek gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMSİN
Romance❝Aşkı güçlendiren zaman değil, sadakattir.❞ Onun şatafatlı sözleri yoktu, şükürleri vardı. O romantik olmayı iki mumla beceremezdi; elime bir kahve verir, karşıma geçip gerçek romantizmin aslında sadakat olduğunu gösterirdi. Sevgisini diliyle değil...