"Müminlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlâkı en iyi olanlarıdır. Sizin en hayırlılarınız da hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır." (Hadis-i Şerif)
Parmaklarımın arasından kayıp giden kahve sarısı tüylerin birbirine karışan görüntüsü, onun gözlerindeki bakıp huzur bulduğum elâ harelerine çok benziyordu. Kim bilir, belki de en başından beri gerçekten çok benzediği için böyle düşünüyordum ya da saplantılı bir manyak olmuştum ve gördüğüm her şeyi ondan bir parçaya indirgeme yeteneğim oluşmuştu.
Ama sonuçta, kim bilir ki böyle düşündüğümü? O yüzden bu tezimin doğru olup olmamasına takılmadan kucağımda sanki dünyanın en rahat yatağında yatıyormuş gibi bir ifadeyle uyuyan Karamel'i bu kez okşamak yerine sertçe dürttüm ve ismi gibi tatlı uykusunu bölmesine sebep oldum.
Kusura bakma hacı, rahatını mı bozduk?
Gözlerini araladığında yan yattığı kucağıma bu kez sırtüstü yatmaya karar verdi ve tek kaşım pişkinliğine karşılık havalandı. "Hey," dedim bir kez daha dürterken. "Kalk artık asi çocuk. Ders çalışmaya çalışıyorum burada!"
Hayvanlarla konuşması çok keyifliydi ve bana kalsa beni insanlardan daha iyi anlıyorlardı. Karamel hariç. Eminim ki onu kucağımdan atmamak için sakince uyandırmaya çalıştığımı anlamıştı. Elbette. Ancak insana özgü özelliklerinden gelişen yalnızca beni anlamak değildi, şu an basbayağı tecahül-ü arif yapıyordu.
Kusura bakma reis. Sevdiğim adam -Uraz- değilsen bu hallerini hiç de çekemem.
Rahatını bozmamakta kararlı olduğunu gördüğümde karnının üzerinde duran elimi oraya iyice sabitledim ve kolumdan destek alarak onu sıkıca kavradım. Ne olduğunu anlamadığı için içli içli mırıldansa da acıyacak halde değildim, vizelerime benim yerime Karamel girmeyecekti.
Ayağa kalkıp onu penceremin önündeki pufun üzerine bırakırken bana düşmanıymışım gibi sert sesle mırladı ama takmadım. Ateş olsan patin kadar bile yer yakamazsın Karamel.
Karamel nihayet bana yenilip pufun üzerinde kendine rahat bir pozisyon aramaya koyulunca onu boş verip hazır ayağa kalkmış olmamı fırsat bilip gözlerimi camdan dışarı çevirdim. Havalar soğuktu ve günlerdir beklediğim kar hala gelmemişti. Bunun için hayıflanmıyordum tabii ki, Rabbimden gelecek her şeye razıydım nihayetinde.
Tebrikler. Sevap kazandınız.
Yani inşallah.
İç sesimin davranışlarımı da geçip düşüncelerime kadar karışması saçmaydı. Okuduğum kitaplardaki iç sesler genellikle mantıklı şeyler söylerdi çünkü. Tamam, hakkını yemeyeyim, bazen haklı çıktığı da oluyor o derinlerden gelen sesin ama her şeye de karışılmaz yani.
İç geçirip kaşlarımı kaldırıp indirdim ve düz bir hale gelen ifademle sitenin önündeki caddenin ıslak zeminini aceleci tavırlarla ezen araçları izledim. Tıpkı bir insanın hayattan geçip gitmesi gibi önce tüm heybetiyle dönüyordu sokak başını, olacaklardan habersiz ilerliyordu. Sonra bir tümseğe takılıyor ve evdeki hesap çarşıya uymuyordu. O tümseği atlatsa da yaşadığı sarsıntının kazandırdığı tecrübeyle yola daha temkinli devam ediyordu.
Bir arabanın içinde olsaydım, diye düşündüm. Takıldığım ilk tümsekten sonra kenara çekmek ve yola devam etmeden önce yaşadığım sarsıntının izlerini ruhumdan silmek isterdim. Ama hayal ettiğim bu yol hayatın ta kendisi ve trafik acımasızca akıyor.
Gülümsedim.
Çünkü yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Daha çok genç olsam da birçok tümseğe takılmıştım bile. Ama yine de şanslıydım, bu yolculukta artık yalnız değildim. Uraz vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMSİN
Romance❝Aşkı güçlendiren zaman değil, sadakattir.❞ Onun şatafatlı sözleri yoktu, şükürleri vardı. O romantik olmayı iki mumla beceremezdi; elime bir kahve verir, karşıma geçip gerçek romantizmin aslında sadakat olduğunu gösterirdi. Sevgisini diliyle değil...