"Ama kim sabreder ve bağışlarsa, işte bu güçlü irade gerektiren işlerdendir." (Şura, 43)
Kalemimi elimden bıraktım ve sanki küçük bir çocuğun ilk okula gidişinin heyecanını taşıyormuş gibi okudum bir kez daha yazdığım satırları.
"Hayal aleminde gibiydim.
Birkaç gün önce neredeyse tükenmişken şimdi yüzümde gül bahçeleri yeşermişti. İlk adımı atan ben olmuştum ve bunun doğruluğundan zerre şüphem yoktu.
Haksız çıkmıştım; umut saplantılı bir hastalık değil, eşi benzeri olmayan bir ilaçtı. Beni Uraz'ıma götürmüştü, aklımdan geçip kalbimi yaralayan tüm sorularım onun sayesinde dökülmüştü ağzımdan. Pişman olmak ve kararlı durmak arasındaki o çizgide dengede değildim fakat bir dengeye ihtiyacım da yoktu. İçimden taşanlardan sonra düşsem de beni tutacak olan kişinin Uraz olacağından emindim.
Ve şimdi, o yanımdayken her şeyi öğrenmeye ve olumsuz cevap alsam da onu affetmeye razıydım. Çünkü bazı ilaçlar çok acıdır, içmek istemez insan ama kendisine ondan daha iyi gelecek başka bir şey olmadığından da emindir.
Ben de eminim Uraz'ım. Bütün benliğiyle emin bu yürek senden."
Defterimi özenle kapattım ve kalemimle birlikte göğsüme bastırdım. Birkaç gün önce bu deftere ağlayarak yazdığım o sayfayı yırtmıştım, içimde ne kadar birikmişlik varsa ânın stresiyle yazıvermiştim. Ama tekrar okuduğumda içimdeki umut kırıntıları razı gelmemişti bu düşüncelerin defterimi kirletmesine. Bu defter Uraz içindi ve ben kalbi bembeyaz bir bahçeyi andıran bu adama haksızlık etmeyecektim.
Defteri masanın bir köşesine bıraktıktan sonra ayağa kalktım ve ocağın üstündeki menemen tavasına yöneldim. Tahta kepçeyle güzelce karıştırdıktan sonra kaynayan çayın altını kapattım. Dolaptan çıkardığım yumurtaları raftan aldığım kaseye kırıp çırpmaya başladığım sırada belime iki yol birden sarılıverdi.
İrkilmenin etkisiyle neredeyse yumurta kasesini dökecektim fakat neyse ki son anda sahip çıkabilmiştim. Uraz'ın küçük kıkırtısı kulaklarıma ulaşınca omuzlarımı kısıp ben de gülümsedim. Kollarını sırtımdan beri sarmıştı karnıma. Kısa sakalları yanağıma yasladığı yanağı yüzünden batsa da sıkıntı etmiyordum. O yanımdayken ondan gelecek zarara da razıydım.
"Belin kayboluyor kollarımın arasında," diye sitem etti, dudaklarını yanağıma sıkıca bastırmadan hemen önce. "Bu kadar kilo vermiş olman içler acısı."
Kollarının arasından çıkmaya bile uğraşmadan yumurtayı çırpmaya devam ederken omuz silktim. "Sen de zayıflamışsın, tek hatalı ben miyim?"
Kollarını belimden çekmeden boynuma gömdü başını ve sesli bir soluk çekti içine. Gıdıklanıyor ve aynı zamanda ürperiyordum fakat kaçmaya niyetim yoktu.
"Düşünme bunları," dedi ı harfini uzatırken. Hala aynı pozisyondaydık ve yumurta çırpmayı bitirmiştim. "Ben sana çok güzel yemekler yaparım, ikimiz de verdiğimiz kiloları geri alırız."
Bu söylediğine sesli kıkırdadım. Ardından naz yaparcasına kolları arasından çıktım ve çırptığım yumurtayı tavadaki menemene ekledim. Karıştırırken tek elimi belime yaslamıştım.
"Şimdilik benim yaptıklarımı yemek zorunda olduğumuzu göz önünde bulundurursak eğer menemeni yakmak gibi bir niyetim olmadığını söyleyebilirim."
Yüzüne bakmıyordum, sanki biraz çekiniyor gibiydim fakat sebebi yoktu. Ne kadar alışırsam alışayım, hatta yıllar bile eskise yan yanayken, onun varlığını hissettiğimde hep buz kesecekti vücudum. Yeniyetme bir genç kız gibi heyecan akacaktı damarlarımdan. Uraz'ın etkisi buydu işte, onun aşkı beni gençleştiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMSİN
Romance❝Aşkı güçlendiren zaman değil, sadakattir.❞ Onun şatafatlı sözleri yoktu, şükürleri vardı. O romantik olmayı iki mumla beceremezdi; elime bir kahve verir, karşıma geçip gerçek romantizmin aslında sadakat olduğunu gösterirdi. Sevgisini diliyle değil...