"Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. (Hadis-i Şerif)
Zihnimin en dip köşesi bile artık duyduğum o şarkının sözleriyle meşguldü. Sürekli olarak transa giriyor ve kulaklarımda yankılanan sözcüklerin beni darmadağın etmesine müdahale edemiyordum.
Bir kez daha gözlerimi kapatıp açtıktan sonra silkelendim. Elimdeki kaşığı daha sıkı kavrayıp önümdeki çorba kasesine daldırırken üzerimde müthiş bir ilgi olduğunu fark etmemem imkansızdı. Kaşığı ağzıma götürürken bakışlarımı kaldırıp annem, babam ve abime baktım. Hepsi de durup bana bakıyorlardı.
Kaşığı ağzıma götürmeden indirip çorbanın içine bıraktım. "Ne oldu?"
Abim, "Asıl sana ne oldu Merve? Deminden beri soru soruyoruz ya!" diye söylendiğinde, annem ve babamın da aynı bakışlarla baktığını gördüm. Aklım başka yerdeydi tabii, konuşulan kelimeler zerre işlemiyordu beynime. Dudağımı ağzımın içine yuvarlayıp yutkundum.
"Pardon, dalmışım."
Babam tekrar önündeki yemeğe döndüğünde annem onaylamaz bir biçimde bana baktı. Sorguya çekmezdi umarım. Tekrar boğazını temizledi ve bakışlarına çekidüzen verdi.
"Diyorum ki..." Ses tonundaki netlik sinirimi bozmuştu bile. Ah Merve, bir kere de düzgün davran da göze batma. "Yılbaşı yaklaşıyor ya hani, Gönülleri bize çağırsak da güzel bir akşam mı geçirsek?"
Yılın bitmesine birkaç gün kalmıştı. Açıkçası bu yıldan öğrendiğim çok şey olmuştu, hem de sadece birkaç ayda. İç çektim.
"Benim için hiç sorun değil, iyi olur, çağıralım."
Annem başını sallayıp geri çekilince söylemem gereken bir şey daha olduğunu fark ettim.
"Anne?" Başını tekrar kaldırıp, "Hım?" diye sordu. Nasıl sorsam bilmiyordum fakat içimde de kalmamalıydı.
"Nezaket Teyze'yi de bir gün oturmaya çağıralım mı?"
Abim bana ters bir bakış atıp nereden çıktı bu dercesine gözlerini kıstı. Babam bana değil de anneme baktı, onun dışında tepki vermedi. Annem ise öyle düz düz baktı bir süre, sonra da ağzına tabağından bir çatal yemek götürüp bana baktı.
"Nezaket'le mi konuştun sen?"
Sakin karşılamıştı fakat sonrasında ne tepki vereceğini kestiremiyordum. Suçu Nezaket Teyze'de bulmuyordu inşallah.
"Yani arada bir karşılaşıyoruz," deyip tekrar tabağıma çevirdim bakışlarımı. Bir şey söylemedim, bunun yerine annemlerden adım gelmesini bekliyordum çünkü. Göz ucuyla baktığımda annem tabağındaki yemeği yemekle meşguldü. Babam sanırım tarafsızdı ve annem konuşmadıkça konuşmuyordu. Abimin ise yüz kasları gerilmişti, bu konu açıldığında sürekli olarak sinirini belli etmekten geri durmuyordu.
Sonunda çatalın tabağa bırakılma sesini duyduğumda anneme döndüm. Suyunu içip bana baktı.
"Yılbaşında Gönüllerle oluruz, başka bir gün de inşallah Nezaketleri çağırırız."
Yüzüme birden oturan gülümseme annemin cümlesinin sonuna kadar iyice genişledi. "Teşekkürler," deyip yemeğimi yemeye devam ettim. O sırada annem tekrar konuştu.
"Nezaket'in bir suçu yok tabii, ona başta kızmıştım ama... O ne yapsın ki?" Dudaklarımı gererek burukça gülümsedim. Burak umurumda bile değildi, geride kalanların toparlanması önemliydi. Hâlâ içimde bir yerlerde yaktığı ateş varlığını sürdürüyordu fakat öyle güçlenmiştim ki, tüm irademle savaşıyordum. Ve tabii Uraz... O iyi biriydi, okulda kavga ettiğim adam değildi sanki. Belki de tüm bunlar benim kuruntularımdan ibaretti. Ona karşı bir şeyler... Her neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMSİN
Romance❝Aşkı güçlendiren zaman değil, sadakattir.❞ Onun şatafatlı sözleri yoktu, şükürleri vardı. O romantik olmayı iki mumla beceremezdi; elime bir kahve verir, karşıma geçip gerçek romantizmin aslında sadakat olduğunu gösterirdi. Sevgisini diliyle değil...