40. Bölüm "Hediye"

861 51 158
                                    

"Bir konuda sana inandığı halde, kardeşine yalan söylemen ne kadar büyük bir ihanettir." (Hadis-i Şerif)

Dolabımın karşısındaki aynada son kez kendime baktıktan ve tümüyle hazır olduğuma kanaat getirdikten sonra, sola döndüm ve çalışma masamın üzerindeki defterimin başına geçtim tekrar. Sabahtan beri bir şeyler karalıyor, duygularımı en net ifade edebileceğim sözcükleri bulmaya çalışıyordum. Gözlerim defterimin açık sayfasına ilişirken derin bir nefes aldım ve aldığım nefesle omuzlarımın kalkıp inmesine müsaade ettim. Ardından yazdıklarımı kısaca okudum.

"Hayatımın en hızlı döneminde gibiyim. Her şey öylesine hızlı ve âni gelişiyor ki durup düşünmek için fırsatım olmadığını sanıyorum. Belki de gerçekten yok.

Ama önemsiz. Bunların hepsi, Uraz hayatıma girdikten sonra oldu. Okulun bahçesinde ansızın çarpıştık ve gözlerim benim iznim dahi olmadan sürekli ona çarpar oldu. Muhteşem bir kader ya da zarif bir tevafuk... Sanırım gerçekten bunların üzerine düşünmeye ihtiyaç duymuyorum. Çünkü biliyorum ki ona bakmaya gayret eden, sürekli karşısına çıkan ben değildim; oydu. Ben o zamanlarda canımı sıkan bu karşılaşmalar için kendimi suçlarken, Uraz'ın özellikle karşıma çıkması ihtimalini asla düşünmemiştim çünkü. Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi.

Hep oradaydı Uraz, hep bir bakış ötemde. Sakince onu fark etmemi, kalbimi ona açmamı bekledi. Sabırla.

Benim güzel kalpli, sabırlı sevgilim.

Biliyorum, yeni başlangıçlarımı yazacağım diye aldığım bu defterde her sayfaya özenle onu işlemek garip geliyor. Ama benim başlangıcım onunla olmuşken ve hâlâ da (buna şükretmeden geçemeyeceğim) onunla devam ederken bana başka bir seçenek kalmıyor."

Sayfayı okuduktan sonra defterin kapağını usulca kapatırken gülümsediğimi fark ettim. Dudaklarımda tatlı bir tebessüm asılıydı ve bunun sebebini hepimiz iyi biliyorduk.

İki adını zikrettin diye havalara da uç.

Kendi kendime güldüm ve defterimi kavrayıp gerisin geriye döndüm. Düzenlediğim yatak örtümün kenarındaki bozukluğu elimle düzelttim ve defterimi yatağın üzerindeki çantamın içine koyup fermuarını çektim. Kapı gıcırtısıyla irkildiğimde nazlı nazlı mırıldanarak içeri sızan Karamel gözüme çarpmıştı, omuzlarımı düşürüp yere eğildim.

"Ne o kızım? Ödümü patlatmak gibi planların mı var?"

Yeniden miyavladı. Kıkırdadım bu haline. Onu karnından kavrayıp kaldırdım ve kucağıma yayılmasına izin verdikten sonra parmaklarımı karamel rengi tüylerinde gezdirmeye başladım. Tüylerinin rengini Uraz'ın gözlerine benzetiyordum her seferinde ve bana onu anımsatacak bir şeyler bulabildiğim için gururluydum. Tabii Karamel onu severken bile Uraz'ı düşündüğümü bilmese iyi olurdu çünkü bana küser küsmez başka bir sahip bulup ona sırnaşma ihtimali yüksek bir kediydi.

Seni adi.

Ben Karamel'i sevme aşamasından pataklama aşamasına geçirirken kapı zili doldurdu evin içini. Çabucak odadan çıkıp kapının önüne yürüdüm ve Karamel'i tek kolumla kucağıma sabitledikten sonra boşta kalan elimle kapıyı araladım. Gelen Zeynep'ti.

"Hayırlı sabahlar," derken harfleri olabildiğince yaymıştı. Onu neşeli görmek içime adeta su serpmişti çünkü onu son gördüğümde pek de iyi sayılmazdı. En azından o zaman mutlu görünmüyordu.

"Hayırlı sabahlar, hoş geldin."

Ayakkabılarını çıkarıp içeri girmesine müsaade etmek için kenara çekildiğimde annem belirdi yanımda.

KADERİMSİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin