"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır." (Al-i İmran, 190)
Elime aldığım bir şalı daha çantama tıkıştırırken, "Daha alsam mı?" diye düşünmeden edemedim. Annem gözlerini çıkartıp, "Tamam kızım! Günübirlik gidiyorsun zaten, ne bu hazırlık?" deyince bıkkınlıkla çantama bakıp pufladım ve anneme dönüp, "Biraz abarttım galiba," dedim. Annem gözlerini az önceki gibi irileştirip, "Biraz mı?" dediğinde ikimiz de birbirimize bakıp kıkırdadık.
"Sen onu bırak da bak, sana ne diyeceğim." Annemin söylediklerine karşı kafamı iki yana sallayıp, "Hı?" dedim. "Abin... Yakında izne gelecekmiş."
Elimdeki şal çantanın üzerine düşerken neredeyse yere değecek olan çenemi kapatmayı son anda akıl edebilmiştim. "N-nasıl? E hani iki ay daha gelemiyordu?"
Hafifçe kıkırdadı ve tek kaşını bilmişlikle kaldırıp, "Abinin patronu aradı babanı, yoksa abin söyler mi hiç?" dedi. Dudağımı büzüp düşünceli bir tavır takındım.
"Demek bize sürpriz yapacaktı kerata!"
Söylediğime karşı annemin gülüşü kahkahaya dönüştü. "İlahi Merve! Sanki büyük olan o değil de sensin!"
"Aman," dercesine elimi sallayıp çantanın fermuarını çektim. Asker yeşili yağmurluğumu üzerime geçirdim ve çantayı omzuma astım. Bel çantamın içine telefonumu ve bir miktar parayı sıkıştırdıktan sonra annemin yanağını inadına sulu sulu öpüp odadan çıktım. Botlarımı çıkarıp giyerken annemin yanağını silmediğini gördüm.
"Ne mikrop bir kız oldun Merve sen?"
Bağcıkları bağlarken birkaç kez kıkırdadım.
"Estağfurullah anne, abim varken bana düşer mi o sıfatı kullanmak?"
Annem de, "Uğraşma oğlumla, hadi yoluna!" deyip hafifçe kalçama vurdu. O sırada çalan telefonumu bel çantamdan çıkarıp ekranı puflayarak okudum.
"Efendim Esra?"
"Neredesin sen? Ağaç olduk sizin sitenin önünde!"
Doğrulup anneme sarılırken, "Tamam ya, iniyorum şimdi aşağıya," dedim ve telefonu kapatıp bel çantama sokuşturdum. Sonra da annemi bir kez daha öpüp, "Allah'a emanet ol," dedim. Kısaca, "Sen de," demeyip kırk tane tembih sıraladı. Sıkıntıyla iç çekip annemi geçiştirdim ve asansöre binip aşağıya indim.
Kapıyı zoraki açıp karşımda kızları görünce onlara gülümsedim. Esen rüzgar gülüşümü yarıda bıraksa da pek umursuyor değildim. Kapıyı arkamdan çekip çıkacağım sırada gözüm kapıdan çıkan adama takıldı, bu Burak'tı. Acaba o da gelecek mi diye düşünürken ardından elinde çantayla çıkan Nezaket Teyze'yi görünce geldiğini anladım.
Nezaket Teyze beni fark edince gülümseyerek, "Nasılsın Merve kızım? Annen nasıl?" diye sorunca, "Allah'a şükür iyiyiz. Sen nasılsın?" diye ekledim.
"Allah'a şükür ben de iyiyim kızım. Gezi falan varmış, sen de gidiyorsan sahip çık bizim oğlana," deyince gülüp, "İlâhi Nezaket Teyze! Güldürdün beni," dediğimde Burak gülümseyerek ikimize baktı. Ne o Burak? Müstakbel kayınvalidem ile şakalaşamayacak mıyım?
"Peki kızım, hadi Allah'a emanet olun."
Gülümsedim ve "Sağ ol, sen de Allah'a emanet ol," dedim. Dışarı çıkacağım sırada Burak kapıyı tuttu ve geçmemi bekledi. Kapıdan çıkıp kızların yanına ilerlediğimde ikisi de tek kaşını kaldırmış bize bakıyordu. Burak'ı arkamda bırakıp hızla yanlarına gittim ve kollarından tutup ilerdeki durağa sürükledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMSİN
Romance❝Aşkı güçlendiren zaman değil, sadakattir.❞ Onun şatafatlı sözleri yoktu, şükürleri vardı. O romantik olmayı iki mumla beceremezdi; elime bir kahve verir, karşıma geçip gerçek romantizmin aslında sadakat olduğunu gösterirdi. Sevgisini diliyle değil...