13. Bölüm "Kutu"

1K 120 227
                                    

"Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?" (Bakara, 44)

Zeynep'in gözleri ağır ağır kapanınca elimi elinden kurtarıp ayağa kalktım. Köşeye bıraktığım çantamı alıp kapıya yönelirken annem arkamdan seslendi.

"Nereye Merve?"

Büyük camın yanındaki koltuklarda oturan üç kadına baktım. Nezaket Teyze'yle annem bir kenarda otururken, Gönül Teyze diğer köşede uyukluyordu.

"Kantine gideceğim, bir şey ister misiniz?"

İkisi de olumsuz anlamda kafasını salladıktan sonra Nezaket Teyze bir şey hatırlamış gibi elini başına koyup, "Gönül'e bir bardak kahve al kızım, kendine gelir biraz," dedi. Kafamı hafifçe sallayıp odadan çıkınca odaya girmekte olan bir adamla karşılaştım.

Kısa bir an göz göze geldikten sonra, "Kime bakmıştınız?" dedim tedbir amaçlı.

"Kızımın midesini yıkamışlar, bu odada olduğunu söylemişlerdi..."

Tek kaşımı kaldırıp adamı süzdüm, açık kahve gözleriyle tıpkı Zeynep'e benziyordu. "Siz Zeynep'in babası mısınız?"

Başını aşağı yukarı salladıktan sonra, "Seni çıkaramadım kızım," dedi. Gülümseyerek kendimi tanıttım. Bir süre sohbet temalı tanışma evresinden geçtik. Meğer Ali Amca da Gönül Teyze gibi çocukluğumu hatırlıyormuş, yine ne kadar büyüdüğümden bahsetmeden geçemedi tabii.

Odayı ve Ali Amca'yı ardımda bırakıp hızlı adımlarla kantine indim. Tam kasaya yönelmişken cam kenarında telefonla konuşan Burak gözüme çarptı. Çay sipariş ettikten sonra göz ucuyla ona baktım birkaç kez. Daldığım bir anda kasiyer önüme çayı iterken, "Bayan çayınız," demese kendime gelemeyecektim. Elimdeki karton bardakla birlikte cam kenarına, mümkün olduğunca, en yakın masayı seçip oturdum. Burak beni fark etmemişti, bu da işime geliyordu.

Hararetli hararetli kiminle konuştuğunu merak etmiyor değildim fakat kulak misafirliği yapacak kadar da aşık değildim. Tabii ki öyleydim. Çayımı yudumlarken de insanların konuşmalarından ortaya çıkan gürültünün arasından Burak'ın sesini seçmeye çalışıyordum. Bilinçaltım küçük oyunlarıyla bile beni yanıltmayı beceriyordu.

"... abi bu iş çok uzamadı mı sence de ya? Ben vicdan azabı çekiyorum yemin ederim..."

Vicdan azabı mı dedi o? Neydi şimdi bu? Burak'ı bugün ikinci kez bu kadar telaşlı görüyordum. Dudaklarımı kemirmeye başlamadan hemen önce yine onun sesine kulak kabartmaya çalıştım.

Derince iç çekti.

"Biliyorum. Ama yani... Fazla ona bu. Bunların hiçbirini hak etmiyor ve... Ve ben ona bunu nasıl yapabileceğimi bilmiyorum."

Neler dönüyor burada? Bir şeylerin ters gittiği kesindi ama Burak kime, ne yapmaktan çekiniyordu? Dudaklarımı büzüp çayımın son yudumunu da kafama diktikten sonra son bir kez Burak'a bakmak için kafamı o tarafa çevirdim. Çevirmez olaydım...

Burak masanın başında dikilmiş, yine aynı endişeli bakışlarla duruyordu. Bakışlarının başka bir noktada sabit olduğunu görünce bugün ona ne kadar çok baktığımı fark ettim. Kafamı hemen önüme indirip bakışlarımı gizledim.

"Merve? Ne yapıyorsun burada?"

Sorusuna karşılık sandalyeden kalkıp, "Bir çay içeyim dedim, yukarıda daraldım da..." dediğimde kafasını hmm der gibi salladı.

"Zeynep nasıl?"

"Uyuyordu. Doktor birkaç saate taburcu ederiz demişti," dedikten sonra feracemin kolunu biraz sıyırarak saatime baktım fakat sadece baktım. Rakamlar umurumda değildi, yalnızca ilgisiz görünmemeye çalışıyordum. "Vakit gelmiş olmalı."

KADERİMSİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin