"Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Yunus, 107)
Aldığım derin nefesin ardından kapı kolunu indirip kendime doğru çektim. Sonra da duvarın kenarına geçip misafirlerin girmesi için yer açtım. Annemle babam genişce gülümseyip içeri giren insanlara teker teker, "Hoş geldiniz," derken, Büşra usulca yanıma sokulup gülümsedi. Sonra sırayla gelen misafirlere baktım; Burak'ın amcası, yengesi ve kuzeni olduğunu tahmin ettiğim adam... Sonra da Nezaket Teyze ve Salih Amca girmişti içeri. Herkes birer birer içeri girip annemle babam tarafından salona yönlendirilirken bir eksik olduğunu fark ettim. Burak?
Kapının pervazından başımı merdiven boşluğuna uzatıp iki tarafı da süzdüm. Ama ne içeri girenlerin arasında ne de merdiven boşluğunda vardı Burak. Dudağımı büzüp geri çekildiğimde Büşra durumu anlamış gibi kaşlarını çatmıştı. Ona dudağımı sarkıtıp şaşkın bir bakış attım ve kapıyı kapatıp salona yürüdüm.
Herkes oturmuş, küçük bir sohbet başlamıştı. Bir süre Büşra'yla kapı eşiğinde onları dinlemiştik. Damarlarımda tüm ihtişamıyla stres hücreleri dolaşıyordu, derin nefesler alsam da meraktan çatlamama şu anlık olumlu yönde etkisi görünmüyordu.
Büşra kolumu dürtünce içeridekileri dinlemeyi bırakıp ona döndüm.
"Burak nerede acaba?" Dudaklarımı umutsuzca büzüp, "Bilmiyorum da içerideki kimse de sormadı, çıldıracağım!" diye çıkıştım. Ardından aldığım derin nefesten sonra kafamı yine kapı pervazına yasladım ve içeriyi dinlemeye devam ettim.
"E Burak oğlum nerede kaldı?" diye sorunca babam, "Hah! Sonunda," diye mırıldandım ve pervaza görünmeyeceğim şekilde biraz daha yanaştım. Büşra da bana yaklaşıp başını omuzumdan ileri ittirmeye çalışarak dinlemeye koyuldu.
"Bir eksik varmış galiba," diye söze girdi Salih Amca. "Onu alıp gelir birazdan." Bu cümlelerden sonra içime adeta su serpilmişti. Kapı pervazından uzaklaşıp Büşra'ya ferah bir gülüş yolladım. O sırada odamın aralık kalmış kapısından telefonumun tanıdık melodisi yükseldi. Birkaç adımda odaya girip hızla açtım telefonu.
"Efendim Esra?"
Telefondakinin Esra olduğunu duyan Büşra dibimde bitmişti hemen. Ellerini omzuma bastırarak kendini kulağımdaki telefona yakıştırmaya çalışıyordu şimdi.
"Merve biz şimdi yola çıkıyoruz da yolda arayamam diye şimdi arayayım dedim." Yola çıktıklarını söylemesi içimde bir yumrunun oluşmasına sebep olmuştu. Sertçe yutkundum. "Allah'a emanet ol Esra'm," dedim titrek sesimle. Büşra beni dürtüp, "Selam söyle, dikkatli olsunlar," demese belki de bir parça ağlayabilirdim fakat sonuç olarak Büşra beni dürtmüştü.
"Bak Büşra'nın da selamı var sana. Dikkatli olun diyor. Kendine iyi bak olur mu? Konuşuruz zaten siz oraya varınca..." dedim ve titrek bir nefes aldım. Büşra'ya baktığımda anaç gülüşlerinden birini yollayıp teselli etti beni.
"Beni boş ver de, sizin misafirler geldi mi?" diye sordu Esra, sanki normal bir telefon konuşması yapıyormuşuz gibi. Gülümsedim. "Geldiler. Sen bizi düşünme, durumlardan haberdar ederim ben seni."
"Tamam," dedikten sonra kıkırdayarak, "Düğününde orada olurum zaten, merak etme," dedi. Büşra da küçük çaplı bir şekilde gülünce ben de gülümsedim. "Protokol ayarlayacağım senin için, nasıl fikir?" diye sorduğumda kahkaha attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMSİN
Romance❝Aşkı güçlendiren zaman değil, sadakattir.❞ Onun şatafatlı sözleri yoktu, şükürleri vardı. O romantik olmayı iki mumla beceremezdi; elime bir kahve verir, karşıma geçip gerçek romantizmin aslında sadakat olduğunu gösterirdi. Sevgisini diliyle değil...