"Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 216)
"Aradığınız numara kullanılmamaktadır."
Sesli bir solukla beraber telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Yatağımın üzerine yüz üstü uzanıp doğum günümde bana mesaj atan numarayı aramıştım. Ve tahmin ettiğim gibi kullanılmıyordu. Ne bekliyordum ki?
Bir gün olmuştu sanırım. Hayır, tamı tamına yirmi sekiz saat, bin altı yüz seksen dakika, yüz bin sekiz yüz saniye!
Yüzünü görmediğim, sesini duymadığım yüz bin sekiz yüz saniye! Kalbimin yalnızca hayatsal fonksiyonlarımı devam ettirmek için attığı bin altı yüz seksen dakika! Teninin sıcaklığından uzak yirmi sekiz saat!
Dün gece uyumak bilmemiştim. Yatağımda bir o yana bir bu yana dönerek gözlerimi kapatmaya çalışmıştım fakat sanki vücuduma görünmez iğneler batırılıyormuşçasına yerimden kalkıp evin içinde volta atmıştım her seferinde. Huzursuzluk hiç bu kadar belli etmemişti kendini.
Sabah annemler aramıştı. İyi olduklarını ve orada ne kadar güzel vakit geçirdiklerini anlatmışlardı. Dönmelerine iki haftadan az kalmıştı ve onları çok özlemiştim. Bir yandan da içinde bulunduğum bu durumu onlara nasıl açıklayacağımı düşünüyordum. Bu düşünce ise, benim halimi hatrımı sorduktan sonra Uraz'ı merak ettiklerinde düşmüştü zihnime. "İyi," demiştim kuru kuru. "Çok güzel vakit geçiriyoruz."
Yalan söylemek hiç bu kadar ıztırap verici olmamıştı benim için. Hatasız bir kul olmamanın yanı sıra ufak yalanlarım da vardı fakat benim için en ağırı buydu. Telefonu kapattıktan sonra bir köşeye çöküp dakikalarca ağlamıştım. Bunun bana artık yararı gelmediğini anladığımda ise kalkıp abdest almış ve içimi rahatlatacak tek şeyi yapmıştım. Kur'an okumuştum.
Şöyle buyuruyordu okuduğum sayfada: "Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 216)
Sanki tüm kötü düşüncelerime yanıt gibiydi. Kendime o kadar kızmıştım ki bu ayeti okuduktan sonra, gün boyu bu ayeti zikrederek dolaşmıştım.
Öyle haklıydı ki, kalbime ağır gelmişti bu haklılık. Burak beni terk ettikten sonra Uraz'la tanışmıştım. Her ne kadar şimdi önemi kalmasa da, o benim siyaha boyadığım tüm hayallerimi ışığıyla aydınlatmıştı. Yüreğime çiçekler ekmiş, her gün sevgisiyle büyütmüştü.
Ve şimdi yine aynısı oluyordu. Yine kötü şeyler oluyordu ve ben yine ağlıyordum. Bu kez metanetimi yitirmedim. İstediğim yeni bir liman değildi, kendimi hayatımdaki her üzücü detaydan uzaklaştırmaktı. Başarmak da yalnızca benim elimdeydi, yalnızca sabretmeliydim.
Telefonla birlikte başımı da yatağın üzerine bıraktığımda kulağımın kenarında ufak bir titreşim hissettim. Başımı ışık hızıyla kaldırıp dirseklerimden destek alarak doğrulduğumda telefon çoktan parmaklarımın arasındaki yerini almıştı. Heyecanla açıp bildirim panelini çektim ve gelen mesajı okudum.
Operatör mesajıydı. Gözlerimi devirip mesajı sildim.
Dünden beri mesaj bekliyordum. Neden bilmiyorum ama bana en ufak bir sebep sunmasını diliyordum. Onu dinlemek istemeyen de bendim, evet ama orada öğrendiklerim başımı döndürmüştü. Şu anki kadar sağlıklı düşünememiştim. İnkar da etmediğinde kayışlar kopmuştu bende. Bu yüzden telefonumun şarjını bitirmemeye uğraşıyor, yanımdan bile ayırmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMSİN
Storie d'amore❝Aşkı güçlendiren zaman değil, sadakattir.❞ Onun şatafatlı sözleri yoktu, şükürleri vardı. O romantik olmayı iki mumla beceremezdi; elime bir kahve verir, karşıma geçip gerçek romantizmin aslında sadakat olduğunu gösterirdi. Sevgisini diliyle değil...