"Allah'a güven; güvenip dayanmak için Allah yeter." (Ahzab, 3)
"Merve? Nerede kaldın güzelim? Başlatıyorum filmi."
"Geliyorum birazdan."
Montumun cebini biraz daha yokladıktan sonra nihayet telefonumu bulabilmiştim. Israrla çalmaya devam ettiğine inanamıyordum çünkü dakikalardır nerede olduğunu ararken durmasını beklemiştim. Şarjı normalin altına düşmüş telefonumu sıkıca kavrayıp ekranda yanıp duran aramayı açtım ve kulağıma götürdüm.
"Efendim?"
Sabırsız çıkmıştı sesim fakat bunu Zeynep'e yansıtmam doğru olmayabilirdi. Sesimle bir alakası olup olmadığını bilmeden sırtımı dikleştirdim istemsizce.
"Merve?" diye çıkan sesi, teyit etmek ister gibiydi. Tuhaf bir endişe sezmiştim fakat iyi düşünmeye çalıştım.
"Efendim Zeynep? Bir sorun mu var? İyi misin?"
Art arda sorduğum sorularla onu daha da tedirgin edecektim belki de. Bazen beynimin varlığından şüphe etmiyor değildim. Sakin kalmaya çalıştım ve derin bir nefes alıp söyleyeceklerini dinledim. Benim gibi derin bir nefes aldığında, içimde kötü bir his çoktan peyda olmuştu. Yüzümü buruşturup kaşlarımı çattım ama yine de karşıdan gelecek cevabı bekledim.
O sırada Uraz'ın sesi tekrar girdi araya.
"Hadi ama sevgilim! Ne yapıyorsun sen orada?"
Uraz'ın sesi ve hattın diğer ucunda olan Zeynep'in varlığı yüzünden birden bire elim ayağıma dolaşmıştı ki dahası oldu. Zeynep şaşkınlıkla, "Bir dakika bir dakika..." diye mırıldandı, o sırada gözlerimi kapatıp sıkmakla meşguldüm. Her şey çok ani gelişmişti, kimseyle konuşamamıştım fakat en çok haberi olması gereken de Zeynep'ti. Pişmanlığım yüzünden sessiz kalışımı fırsat bilip tekrar konuştu.
"Abimin sesini mi duydum? Yoksa delirdim mi?"
Derin bir nefes aldım. Heyecan yapma Merve, sadece anlat.
Telefondaki Zeynep'e kısaca, "Bir dakika," deyip boştaki elimi telefonun hoparlörüne kapadım. Ardından salonun kapısına doğru yaklaşmaya çalışıp, "Zeynep aramış, geliyorum birazdan," diyerek iki tarafa da açıklamamı yapmış oldum. Yine de kalbimin hızlı atışını açıklayamıyordum.
Tekrar telefona dönüp, "Zeynep..." diye söze girdiğim an, ne yazık ki Zeynep planlarımdaki kadar sabırlı değildi.
"Neler oluyor Merve? Siz barıştınız mı? Benim neden haberim yok ya da dur, nasıl oldu bu?"
Art arda sıraladığı soruları beni adeta boğarken kafamı geriye atıp sesli bir soluk verdim. Son iki günde olanlar o kadar telefonda anlatılmayacak şeylerdi ki... Hele ki telefon, benim pili boşalmak üzere olan telefonumken. Onun telaşlı ve bir o kadar kızgın gelen sesine karşılık, ben Uraz'ın bu gerginlikten nasibini almaması için sakince konuştum.
"Bak Zeynep, dün düğünden çıktıktan sonra Uraz hastaneye götürdü beni. Sonra da eve bıraktı..." Sıkılgan bir nefes verip başımı iki yana salladım. "Bu böyle olmayacak, en kısa zamanda buluştuğumuzda anlatacağım sana olanları. Tamam mı?"
Yerli ya da yersiz olduğunu bile bilmediğim bir gerginlik binmişti omuzlarıma. Zeynep'i uğraştırıp en sonunda kendi düğümümü kendim çözmüştüm, nasıl gergin olmayaydım ki zaten? Ama bir mesele daha vardı belli ki, Zeynep'in beni ısrarla hâl hatır sormak için aramadığı aşikardı.
Benim gibi sesli bir soluk bıraktığını işittim. Sonra da aynı kırık sesle, "Tamam," deyiverdi fakat sesi öyle bitkin geliyordu ki geçiştirmek için tamam dediğini anlamamam imkansız olurdu. "Ama bu burada bitmedi ha, ikinizi de bir güzel haşlayacağım. Tabii önce gerçekleri bana bir bir anlatacaksınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KADERİMSİN
Romance❝Aşkı güçlendiren zaman değil, sadakattir.❞ Onun şatafatlı sözleri yoktu, şükürleri vardı. O romantik olmayı iki mumla beceremezdi; elime bir kahve verir, karşıma geçip gerçek romantizmin aslında sadakat olduğunu gösterirdi. Sevgisini diliyle değil...