Multiye bir Poyraz koydum :)
----------------------------
Yavaşça gözlerimi araladım. Perdeler kapalı olmasına rağmen aralarındaki minik boşluktan gelen güneş ışığı gözümü yaşartmaya yetmişti bile. Hafta sonunun en çok bu yönünü seviyorum. Kimse seni uyandırmıyor, erken uyanmak zorunda değilsin ve ne zaman uyanmak istersen o zaman uyanırsın. Ya da en azından sabahıma bunları düşünüp mutlu bir şekilde uyanmıştım.
Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve boş bakışlarla bir kaç dakika öylece oturdum. Bugün yapılacakları gözden geçirdim. Hiçbir şey. Okul yok, gitmem gereken bir yer yok. Patates çuvalı gibi kendimi geri yatağa bıraktım.
Tam geri uykuya dalacakken kapının tıklamasıyla uykudan sıyrıldım. Hayır giremezsiniz demek istedim ama diyemedim çünkü her kimse çoktan içeri girmişti bile. İnsan biraz beklerdi....
"Mayıs hadi kalkıyorsun." Dedi itiraz istemeyen bir ses ama yinede şansımı deneyip "Neden?!" Diye sordum. Fakat aldığım cevap pek iç açıcı değildi. "Çünkü sabah aldığım bir kararla benimle şirkete geliyorsun."
"Kadın canın mı sıkıldı ya ne şirkete seninle gelmesi." Diye inledim yattığım yerden. İç geçirdi ve "Mayıs ciddiyim kalk işlerin nasıl yürüdüğünü görmeni istiyorum." dedi annem ve o patron sesini kullanarak.
Neden bir şirket hafta sonu da çalışır ki? Neden yani ne zorları var? Sakin kalmak için derin bir nefes aldım, sinirimi içime attım ve yattığım yerden kalktım. Ne kadar dirensem annemde o kadar direnecekti, sonunda da onun kazanacağını biliyorduk.
Aşağıya indiğimde üstümde yüksek bel kahverengi bir kot ve beyaz salaş bir gömlek vardı. Hafta sonu için fazla bile diye düşünürken merdivenlerin başında siyah kalem eteği ve jilet gibi ütülenmiş beyaz gömleğini giymiş annemi gördüm, onun aksine fazla rahat şeyler giymiştim. Beni baştan aşağı süzdü, yanıma geldi ve gömleğin eteklerini pantolonun içine soktu. Neden her şeye el atmak zorundaydı ki?
Son dokunuş hastası.
Gözleri saçlarımda gezdi bir süre sonrasında yüzüme, makyajıma baktı. Pek makyaj sayılmazdı çünkü hem zamanım yoktu hemde o kadar enerjim yoktu. Sadece göz kalemi çekmiştim ve saçımı da at kuyruğu yapmıştım.
Tatmin olmuş bir şekilde kafasını salladı, arkasını döndü ve "Gidelim." Dedi. Evet Mayıs ev dışındaki Canan'la tanışmak ister misin diye sorsalar arkama bakmadan kaçardım. Çünkü dışarıda özellikle işteyken o kadar ciddidir ki sanki o an için o işi yapmazsa insanlığın sonu gelecekmiş gibi bir izlenim yaratır, insanları paniğe sokardı.
Dedem ölmeden önce her şeyin farkındaydı eğer şirketi oğullarına verirse 2 yıla kalmaz batacağını biliyordu. O yüzden şirketi anneme ve Deniz teyzeye yani Dolunay'ın annesine bıraktı. Dedemin ölmesinden sonra babam ve amcam tamamen kendi kabuklarına çekilmişlerdi. Ömer amca babamın aksine ne Deniz teyzeyle ne de Dolunay'la ilgileniyordu. Kendini küçük bir odaya kapatıp sadece kitap okuyordu.
En sonunda Deniz teyze dayanamadı ve ondan ayrıldı. Ömer amca mirastan sadece küçük tek odalı bir ev istedi ve sonrasında ondan bir daha haber alamadık. Babamsa dedemin ölümünden sonra çabuk olmasa da toparlandı ama eski neşesi yoktu.
Arabaya bindiğimizden beri kimse konuşmamıştı. Sessizliği bölen tek şey annemin dosya sayfalarını çeviriş sesi ve midemin guruldamasıydı. "Belki Dolunay da orada olur." Tabi ki de Dolunay da orada olacaktı çünkü bizi işe götürme konusu Deniz teyzeyle aralarında konuşuldu, tartışıldı ve bu sonuca vardılar.
Cevap olarak sadece kafamı sallamakla yetindim. O da pek üstünde durmadı ve tekrar dosyalarına döndü.
Kafamı cama dayadım ve aç karnımı göz ardı ederek dışarıyı izlemeye başladım. Büyük ihtimal annem 1 buçuk saat önceden kalkıp duş alıp kahvaltı etmişti. Evdeki kahvaltılıkları düşününce daha çok acıktım. Şimdiden eve dönmek istiyordum. Sıkıldım ve açım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.