"Mayıs!"
Hı?
"Hadi kızım kalk."
Üfleyerek yanımda ki yastıklardan birini alıp yatakta oturur pozisyona gelirken direk karşıma attım. Her sabah aynı şekilde uyandırılıyordum. Ne bir öpücük ne bir sarılma falan... Kendi kendime sinirlenirken aklıma ben uyurken seslenildiğin de hı? diye cevap vermeyi bırakmam gerektiği notunu aldım. İstemsizce yaptığım şeyi nası bırakacaksam? 'Hı'larım grup arasında dalga konusuydu. O yüzden pek onların etrafındayken uyuya kalmamaya çalışıyordum. Bir keresinde 5 dakika boyunca ben ayılmadan beni konuşturmuşlar ve bunu sanki bir başarıymış gibi videoya çekmişlerdi.
Kıyafet odama girdiğimde direk kendimi ortada duran krem rengi büyük pufa attım. Evet bunun üstünde uyuyabilirdim. Geçen senelerde uyuyordum ve benimde okula gittiğimi sanıyorlardı.
Tam kendimi kare şeklindeki pufa yerleştirmiştim ki "Hemen oradan kalk hemen, hemen." diye annem kıyafet odama girdi. "Ya anne git cidden." diye mızırdandım. Ama dinlemedi ve üzerime okul formamı atıp çıktı. 1 hafta boyumca sadece dizi izleyip bizimkilerle gezmiştim ve okula gitmeye hazır olduğumu sanmıyordum.
Biraz daha olduğum yerde yattım ve aklıma almam gereken bir intikamın olduğu gelince mutsuzca yerimden kalktım. Siyah çoraplarımı dizime kadar çektim, beyaz gömleğimi gri pileli eteğimin içine soktum, üzerime siyah süveterimi giydim ve gömleğin yakalarını süveterin v yakasından çıkardım. Saçlarımın ön kısmını sol tarafa atıp ayakkabılarımı giydim. Ve son olarak da yüzüklerimi takıp odamdan çıktım. Evin içini kızarmış ekmek kokusu sarmıştı. Sabahları genelde yumurta veya patates kızartması kokardı ama bugün okulun ilk günü olduğu için annem hazırlamıştı kahvaltıyı. Bunu birinci sınıfa başladığımdan beri yapardı. Okulun ilk günü ve son günü... Kendine görev edinmişti. Sanki anne olarak en azından bunu yapayım der gibi bir havası vardı.
"Günaydın sabahların sultanı!" diye haykırarak dalga geçtim. Saçlarını sarıya boyattığından beri böyle hitap ediyordum ona. Seviyordu dikkat çekmeyi. Cesurdu bir kere.
Gözlerini devirdi ve yüksek tezgahı işaret etti. Taburelerden birine oturup önümdeki tabağa baktım. İki tane yarısı yanmış tost ekmeği ve domatesin yarısı. Evet annem ikiye bölemeseymiş tamamını koyacakmış sanırım. Ses çıkarmadan ekmeğin üstüne tereyağı ve reçel sürüp yemeğe başladım.
"Günaydın."
Yaz tatilinden döndüğümüz günden beri babamı görmüyordum. Ve şimdi elinde gazeteyle buzdolabından şeftali suyu alıyordu.
Ekmeklerden birini yiyebilmiştim öbürünü ise anneme çaktırmadan peçeteye sardım ve belimle eteğimin arasına sıkıştırdım. Ekmeği biraz kurutup okuldaki kuşlara yem olarak verebilirdim. "Ben çıkıyorum." dedim ve annem daha ağzını açamadan hızla mutfaktan çıktım. Eğer orada durup cevabını bekleseydim büyük ihtimal domatesi ağzıma tıkayıp sürekli fast food yediğim ile alakalı yakınacaktı. Ama yazın beni Rüzgarla bir lokanta da pilav üstü kuru fasulye yerken görseydi gözleri yaşarır sonra da oranın temiz olduğundan ne kadar emin olduğum konusunda bana bağırırdı.
Postacı çantamı sağ kolumdan sol koluma geçirirken Rüzgar aklıma geldi. Bana pilav üstü kuru fasulye yedirtmişti. Gerçi o gün için tek şaşırılacak şey o değildi de neyse.
---------------------------
Bahçede ki herkeste ayrı bir hava vardı. Kendi gruplarıyla toplananlar, dedikodu yapan kızlar, erkeklerin kız muhabbetleri.
Lavinya kendi sınıf sırasına girmiş telefonuyla oynuyordu. Oğuzhan ve Poyraz kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlar Dolunaysa onların yanında öylece durmuş etrafına bakınıyordu. Birini arıyormuş gibi bir havası vardı. Lavinyaların sırasına doğru yürüyüp "Birileri bugün fazlasıyla gergin sanırım." diye fısıldadım Lavinya'nın kulağına. Yerinden sıçrayıp bana döndü ve gülümsedi. "Evet sevdiceğimi bekliyorum ve mesajlarıma cevap veremiyor."
İçimden bir ses aralarında kavgaya neden olmadan gitmem gerektiğini söylüyordu çünkü Lavinya'yı sinirliyken görmek istemezdiniz. O tontiş kızın gözleri kanla bürünüyor, vahşet istiyordu. Tamam belki abartmış olabilirim. "Kolay gelsin sana. Ben kaçayım o zaman." Arkamı döndüğümde bahçenin daha çok kalabalıklaştığını fark ettim ve yavaş adımlarla bizimkilerin yanına doğru ilerledim. Nasıl lanet bir gündü, basık ve... ve basık.
"Abi bir kere bana söyleseydiniz gelirdim hiçbir şeyden bahs-" Cümlesi yarıda kalan Poyrazla göz göze geldiğimde gülümsedim ve "Selam." Dedim.
Gülümsedi. "Selam."
Kafamı kaşıdım ve kulaklıklarımı çıkardım. Ortam nedense bir anda gerilmişti. Poyraz garip garip bana bakarken Oğuzhan konuyu dağıtmaya çalışıyordu. Biri kolumu koparırcasına sıkarak beni kenara çekmeye başladı. "Teoman bak şuradaki." Dedi bir yeri kafasıyla gösterirken.
"Sanada günaydın Dolunay." Dedim ters ters. "Bitti mi tribin? Çünkü intikam alman gereken bir kız ve kendine aşık etmen gereken bir çocuk var." Ne olmuştu buna? Neden bu kadar agresif?
"Neden bu kadar agresifsin?" Diye sordum aklımdan geçen soruyu sakince. Kafasını baktığı yerden yavaşça bana çevirdi ve "Yok benim bir şeyim. Birazdan yerlerimize gönderirler ben gidiyorum." Dedi ve yanımdan ayrıldı. Dönerken at kuyruğu yaptığı sarıya çalan açık karamel rengi saçları arkadaki çocuğun kafasına çarptı. Çarpmadı adeta yardı. Tam bende önüme dönüyordum ki "Bu ne lan kırbaçlayıp gitti." Diye atar yaptı çocuk ben bir şey demeden olduğum yerde dururken tekrar konuştu "O arkadaşına söyle bir daha ki sefere, o saçlara pek hoş şeyler olmaz."
Az önce bu çocuk Dolunay'ı mı tehdit etmişti? Arkama dönmeden "Neden çok mu beğendin saçlarını kendine mi alacaksın?" Dedim. Bizim etrafımızda olan öğrencilerin çoğu susup bizi dinlemeye başladılar.
"Yok almam. Keser boyatır senin geçen seneden yanıp kestirdiğin saçlarının yerine takarım." Dedi düşünceli bir sesle. Bu konuları geçen sene de bıraktığımızı düşünüyordum. Bedenimle yavaşça döndüm. Kafamı hafif sola yatırıp "Aslında onun karamel rengi saçları senin saçlarına daha uygun kaçar." Dedim. Gözlerimi saçlarından çekip yüzüne indirdim. Az önce arkadaşımı tehdit eden ve bana sataşan kişi Rüzgardı.
Benimle dalga falan mı geçiyorsunuz siz? Önce kafe, şimdi okul. Şaşkınlığımı belli etmeden ifadesizce duruyordum. Oysa beni kırmamak için özen gösteriyormuş gibi duruyordu. Böyle bakacaksan neden laf attın o zaman?
Bizim okula kayıt olma olasılığı yüksek miydi yoksa zaten bizim okulda mıydı? Onu hiç bizim okulda görmemiştim. Ya da teneffüsler de azıcık sınıftan bahçeye çıksaydım görürdüm. Bunu sonrasında düşünmeye karar verdim. Hala birbirimize bakıyorduk. Etrafımızdakiler Rüzgar'ın bana vereceği cevabı merakla bekliyorlardı. Sonunda o biçimli dudaklarını açıp "Evet sanırım." Dedi. Sadece onun burada olduğunu bilmem için laf atmıştı. Bu açıkça belliydi.
Bayan ego.
Ne alakası var.
Etraftan cevabı beğenmediklerini belli eden sesler yükseliyordu. Hafif bir tebessüm ettim etrafıma baktım. O da bana gülümsedikten sonra başını yere eğdi. Yanımdan geçerken "Hadi Teoman, Berk'i bulalım." Dedi ve hemen arkasından "Saçların için üzgünüm." Diye fısıldadı. Burnumdan nefes vererek güldüm ve kafamı sadece yavaşça salladım. Eğer bana kendini belli etmek değilse sebebi neden laf atmıştı o zaman. Kimeydi bu hava?
Daha 1 hafta önce beni tanımamazlığa gelen Rüzgar bugün bana laf atmakla olayları alttan almak arasında gidip gelmişti. Belki de o gün Moon'da panik olmuştu ve çekip gitmişti. Belki de laf attığı kişinin ben olduğumu bilmiyordu ve sonradan toparlamaya çalışmıştı ve...
Mayıs neden çocuğu savunuyorsun.
Savunmuyorum.
Kesin öyledir.
Tamam belki gülüşü sevimli olabilir ve 1 buçuk aydır aklımdan çıkmıyor olabilir ve- Bir dakika o ne demişti? Kim demişti? Bir isim ve Berk demişti.
Teoman?
Teoman Yaldız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.