Yok artık!
İmkansız.
Yoo imkanlı neden olmasın dünya bu her şey olabilir.
Tekrar gözlerine baktığımda onun da beni hatırladığını anladım. Ne yapacaktım şimdi? Kalkıp yanına gitsem saçma mı olur? Ya da kafamı önüme eğip onu görmemiş gibi mi yapsam.
Saçmalama göz göze geldiniz.
Olabilir göz göze gelmemiz birbirimizi tanıdığımız anlamına gelmez.
Mayıs hala göz gözesiniz yeme beni.
Tamam yanına gidebilirdim. Ya da gidemezdim. Bütün yaz her koruluğa gittiğimde etrafa iki kere bakıyordum belki orada olur diye ama şimdi tam karşımdaydı. İki kere de bakmama gerek yoktu. Ondan hoşlanmıyorum sadece bana bazı yaklaşımlarım da akıl verdiği için ona teşekkür etmem gerek. Yavaşça ayağı kalktım. Tam o sırada gözlerine boş bir bakış yerleştirip arkasını dönüp kafeden çıktı.
Ne?
Baya baya çıktı. Sanki hiç önceden konuşmamışız gibi... Neden bu kadar kafama takıyordum ki? Sonuçta onu körü körüne tanımıyordum. Adını, arkadaşının adını ve çekirdeği sevdiğini biliyordum. Kafamı salladım ve yerime geri oturdum. Uzay 1 liradan gözlerini ayırmadan "Ne oldu, neden ayağı kalktın?" Diye sordu. Omuzlarımı silktim ve "Çişim var sandım ama yokmuş." Dedim.
"Hıııı evet evet kesin şu çocukla alakası yoktur."
Masanın altından Lavinya'nın ayağına tekme attım.
Gözlerini sımsıkı kapadı ve yüzünü buruşturdu. Tamam belki biraz sert vurmuş olabilirdim ama özür dilemeye niyetim yoktu. Lavinya dil çıkarıp burnuma vurdu. Bunu yapan başkası olsaydı muhtemelen kafasına şu bardağı yemiş olurdu. Gülmeye başladığımızda Dolunay'ın telefonu çalmaya başladı.
"Efendim?"
"Hayır oradan çıkalı 1-2 saat oldu. Neden?"
"Peki bana neden bunu şimdi söylüyorsun acaba?"
"Tamam geliyorum."
Hepimiz büyük bir sessizlikle onu dinliyorduk. Telefonunu kapadı, çantasını koluna astı ve "Benim gitmem gerek sonra görüşürüz." dedi. Sinirliydi bu yüzden kimse ağzını açıp tek bir kelime etmedi. Sakinleştiğinde ve müsait olduğu bir an anlatacaktı. Anlatırdı...
İki saat daha öyle sap gibi oturmuştuk. Lavinya kulağıma eğilip o çocuğu tanıyıp tanımadığımı sorduğunda bütün olayı anlattım. Tabi ki sadece Lavinya'ya. Uzay'a anlatsaydım en az yarım saat tanımadığım bir insana nasıl güvendiğim ile alakalı nasihat verecekti. Anlattıklarımdan sonra Lavinya'nın yüz ifadesi biraz ekşidi ve sadece bir soru soru. "Adı Rüzgar ve Teoman diye bir arkadaşı mı var?" Neden bunu sorduğunu merak ettiğimde beni geçiştirdi ve aramızda neyin geçtiğini anlatmaya devam etmemi söyledi.
Kafeden en son benim çıkmama rağmen saat daha yeni yedi olmuştu. Eve gitmek istemiyordum. Ya da belki gider bir kaç çizim yapardım. Dünyanın en kararsız insanı an itibariyle karşınızda. Hayır gitmesem tek başıma sokakta ne yapabilirdim ki? Lavinya'nın bitirmesi gereken yaz ödevleri vardı. Oğuzhan'nın babasının iş yemeği vardı ve onun yanına gitmesi gerekiyordu. Dolunay hala mesajlarıma geri dönmemişti. Uzay ise... Bir dakika Uzay? Onun ne yaptığını bilmiyordum işte. Sadece çıkıp gitmişti. Ama ben çıkıp gitsem 'bu ne şimdi? biz zaten burada eşekçi başıyız açıklama yapmana gerek yok dimi' gibi tripler yiyordum. Yolun ortasında öyle sap gibi durmuş kendi kendime atar yaparken bir arabanın ani fren sesiyle kafamı yola çevirdim.
Azıcık etrafına bak Mayıs.
Adam daha kafasını camdan çıkarmadan ellerimi kaldırdım ve "Özür dilerim cidden." Deyip yolun öbür tarafına geçtim. Anlık düşünceyle eve gitmeye karar verdim. Kulaklığımı taktım ve kendimi Gone With The Sin'e bıraktım.
-----
Eve geldiğimde annem ve babam çalışma odasındaydılar. Her yer temizlenmiş ve eski haline getirilmişti. Lavinyaların üstümden çıkardığı elbisede artık odam da yoktu. Üstüme pijamalarımı giydim, tuvalete gittim ve yüzümü soğuk suyla yıkadım. Düşüncelerimi toplamam gerekiyordu. Şu saçma yaz çizimim için sadece 1 haftam vardı. 1 hafta sonra okullar açılıyordu ve elimde sadece Rüzgar'ın çekirdek yerken ki yandan görünümü vardı. Teknik olarak yazımın tamamını kapsayan bir çalışma olmadığı için o da artık elimde yoktu.
Ah çıldıracağım!
Odama tekrar girdiğimde telefonum çalmaya başladı. Kimin olduğuna baktıktan sonra hemen açtım.
"Dolunay sen manyak mısın? O kadar mesaj attım neden geri dönmedin?"
Cevap olarak derin bir nefes sesi aldım. "Mayıs sanırım senin dediğin şu çocuğu buldum."
"Hangi çocuk?"
"Selinin şimdi ki sevgilisi. Hani intikam almak için benden bulmamı istemiştin."
"Eee ne zamandır çıkıyorlarmış?"
"1 ay gibi kısa bir süredir sanırım."
"Ay Dolunay doğru dürüst anlatacak mısın yoksa polis mi çağırayım?"
"Of! Tamam. Çocuğun adı Teoman Yaldız. Şu Yaldız restoranların veliahdı. Her neyse işte 1 aydır çıkıyorlarmış. Çocuk bizim okulda ama bir kaç pürüz var senin bu intikam işin bizim gruptaki çocukların kulağına gitmesin. İşte sonuç bu gerisi sana kalmış. Birde okul başlayınca sana çocuğun ders programını bulabilirim daha da bir şey bekleme. EFENDİM? ANNE HAYIR!! TAMAM BEN GELMEYECEĞİM! BANA BIRAKIN O ZAMAN BETÜL'Ü! TAMAM GÖRÜŞÜRÜZ!"
Annesiyle öbür odadan başka odaya bağırarak konuşurken telefonu ağzından çekse iyi kız aslında... Kulak zarımı patlattı zalımın kızı. Dolunay'ın dediği şeyler tekrar aklıma gelince biraz duraksadım. Ne pürüzü ya, ne demek çocukların kulağına gitmesin?
"Ne demek o şimdi? Anlat ne pürüzü." Sıkıntıyla nefes verişi kulaklarımda yankılandı. "Bir ara anlatırım Mayıs, uzun bir konu." Dedi ama nedense anlatmayacakmış gibi bir his var içimde. Pekte üstüne gitmek istemiyordum işin açıkçası. Ondan olmasa da başkasından kesin öğrenirdim. Konuyu değiştirmek için "Eee ne oldu, sen neden bugün öyle çıkıp gittin?" Dedim merakla. Cidden merak ediyordum çünkü sesi pek neşeli gelmiyordu.
"Betül yine nefes alamamış. Anlayamıyorum daha 2 yaşında ve solunum güçlüğü çekiyor. İşte hastaneye götürmüşler oraya gittim. Tabi ki de bir şey yapamadım camın öbür tarafından minik ellerini oynatışını izledim. Sonra da eve getirdik." diye anlattı yavaş yavaş. Betül, Dolunay'ın kardeşi. Annesi Dolunay'ın babasından ayrıldıktan sonra Ufuk amcayla evlendi ve Betül oldu. Babalarının farklı olmasına rağmen Dolunay onu canının içi gibi seviyordu. Onunla ilgilenirken bunu gözlerinden görebiliyordunuz.
Üvey de olsa bir kardeşim olsun isterdim. En azından bu koca evde zaman geçirebileceğim biri olurdu. Belkide böyle sorunlu bir tip olmazdım. Ama zaten hep öyle olmaz mıydı? İlla bir yerden mutsuz olmanıza neden olan bir şey çıkar ve sizi alt üst ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.