Yarım saattir ağaçlarla çevrili bir yolda ilerliyorduk. Dolunay ve Teoman'ı bıraktığımızdan beri ne nereye gideceğimizle alakalı bilgi vermişti ne de bir başka konu hakkında konuşmuştu. Eğer o konuşmayacaksa bende konuşmayacaktım. Çünkü... Çünkü bilmiyorum bugün çok garip davranıyor.
Mayıs sevgilisi değilsin neyin tribini atıyorsun?
Tamam sevgilisi olmayabilirim ama bu bana böyle davranmasını gerektirmez.
Sen insanlara hergün böyle davranıyorsun.
Kendi iç sesimi sinirle iç geçirdim. Rüzgar hızlıca bana döndü ve "Daha bir şey demedim nası hemen sinirleniyorsun ya." Dedi. Mekanik hareketlerle kafamı ona çevirdim ve boş gözlerle baktım. "Beynimi falan mı okuyorsun Yetkiner." Dedi sırıtarak. Ah! Bu çocuk FAZLASIYLA dengesiz.
"Hayret siz sırıtırmıydınız Rüzgar Bey." Dedim alaycı bir sesle. Kafasını sallarken gülümsedi. Hala tepki vermeden bakıyordum. Tepki vermediğimi görünce hafifçe öksürdü ve önüne döndü. İnsanlara bunu yapmaya bayılıyordum. Lavinyalar bu bakışıma alışık oldukları için komik hareketlerine ben gülene kadar devam ederlerdi ama Rüzgar çabuk vazgeçmişti.
Rüzgar'ın verdiği tepkiye sesli bir şekilde gülmeye başladım. "Ciddiyim sende şizofreni falan var Mayıs." Dedi o da neye güldüğümü bilmeden gülerken.
"Sana gülüyorum salak çocuk." Dedim omuzlarım sarsılırken. "Ben ne yaptım." Dedi kıkırdarken. Kafamı salladım ve "Hiç." dedim. "Peki."
Bir kaç dakika sonra arabayı sağa çekti ve anahtarı kontaktan çıkardı. "Hadi bakalım bundan sonrasını azıcık yürüyeceksin." Dedi. Emniyet kemerimi çıkardım ve kapıyı açtım. Dışarıda bahar havası vardı. Güneş ışınlarıyla koku saçan çiçeklerin, çam ağaçlarının o garip kokusu ve ıhlamur ağacı kokuları bir anda arabaya doldu.
Hevesle arabadan indim. Ufak yapraklar bile hareket etmiyordu. Ne esinti vardı ne de rüzgar. Tamam teknik olarak bir Rüzgar vardı ama ondan bahsetmiyorum. Asıl konumuza dönelim.
Bir an için aklıma İzmirdeki koruluk geldi. Burası oradan daha huzurluydu ama yazın sadece onu bulabilmiştim.
"Ee yürümeyi planlıyor musunuz hanımefendi." Dedi Rüzgar. Önüme geçtiğini bile görmemiştim. Kafamı salladım ve arkasından yürümeye başladım.
Küçük bir bayırdan çıkıyorduk. Önüme geçti ve beni durdurdu. "Öncelikle şunu söylemem gerek hangi konu hakkında çizim yapman gerek bilmiyorum ama sen bunu dediğinde ilk aklıma gelen yer burası oldu. Bana öyle bakma." Dedi suçlu bir şekilde. "Yazımı tanımlayan bir şey." Dedim omuzlarımı silkip.
"Bunu yazın yapman gerekiyordu yani. Beni kekledin dimi çoktan çizimini yaptın zaten." Dedi poker suratıyla. Tepkisine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Abi inanamıyorum ya." Dedi havayı yumruklayıp tepenin sivri ucuna doğru yürümeye başladı.
Kahkaha attım ve "Hayır. Tamam aslında elimde bir çizim var ama onu onlara vermeyi planlamıyorum." Dedim arkasından hızla yürürken. Asla o çizimi veremezdim içinde Rüzgar vardı. "Sana artık inanmıyorum Yetkiner." Dedi küçük bir bebek gibi mızırdanırken. Kıkırdadım ve "Ama doğru olan bu." dedim çaresizce. Bütün hevesinin kaçtığını 5 kilometre öteden bile hissedebilirdiniz.
Hızla kafasını çevirdi ve gözlerini kısarak baktı. Gülümsedim. Gözlerini devirdi ve önüne döndü.
5 yaşındasın gerçekten.
En tepeye geldiğimizde durdu, arkasını döndü ve yanına çıkmam için elini uzattı ama hala suratını sarkıtıyordu. Mutsuzluğu karşısında gülmemek için büyük bir çaba sarf ettim. Elini tuttum ve yanına çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.