Canımız sıkkın olduğunda ya da gidecek başka yerimiz olmadığında okulun çatısına çıkardık. Çatının eğimli olmaması da ayrı bir şans tabi. Görevli amca bodrum katının kapısını artık kilitlemiyordu. Adam bıkmıştı, kesinlikle haklıydı da. Ne zaman kitlemeye gitse kırık bir kapı koluyla karşı karşıya kalıyordu. Her seferinde yeni kapı kolu takmaktansa kapıyı kilitlememeye karar vermişti.
Bodrum kapısından karanlık okula girdim ve büyük taş merdivenlerden yukarı çıktım.
"Dolunay?" Çatının kapısını hızlıca açtım ve içeri girdim. Hava iyice sonbaharın yaklaştığını gösteriyordu. Gündüzlerin bunaltıcı sıcağı gece olunca yerini ayaza bırakıyordu. Çevredeki evlerin ışıklarıyla aydınlanan çatıya hızla göz gezdirdim.
Etrafımda tam tur döndüm ve "Dolunay!" diye bağırdım. 'Buradayım' yerine kıkırtı seslerini duydum. İşte oradaydılar. Uzay, Poyraz ve Dolunay. Ve biri de arayıp Dolunay burada demedi. Aferin size.
Gözlerimi devirdim ve yanlarına yürümeye başladım. Terasın kenarından ayaklarını sokağa doğru sarkıtmış oturuyorlardı. Dolunay'ın sağında Uzay, solunda Poyraz oturuyordu.
"Vay Mayıs Hanım!" Poyraz'ın sesinden sarhoş olduğu anlaşılıyordu. Derin bir nefes aldım. "Siz deli misiniz? Dolunay sen neredesin?" Ellerimi kontrol edemiyordum havada uçuşuyorlardı. Poyraz şişeyi kafasına dikti ve bana bakmadan "Asıl önemli olan senin nerede olduğun." Dedi Dolunay adına konuşurken.
Sesli bir şekilde nefes verdim. Rüzgardan nefret ettikleri her hallerinden belli oluyordu. Lavinya'ya yapılan şey kabul edilecek gibi değildi. Tamam sonuçta o çirkinliği yapan kişi Berk'ti dimi? Ve Rüzgar da onunla gurur duymuyordu elbette.
Uzay oturduğu yerden yavaşça kalktı ve beton çıkıntıdan aşağı indi. Elleriyle poposundaki beyazlığı silkeledi.
"Gel." İşte bu Uzay'ı sevmiyordum. Patronluk taslayan ve 'sana nasihat vereceğim' sesli Uzay'ı. Gözlerimi devirdim ve arkasından yürümeye başladım. Ne diyeceğini zaten biliyordum. Rüzgar'dan uzak durmamı, onunda her erkek gibi farklı şeylerde gözü olduğunu.
"Dolunay'ın nesi var bilmiyorum geldiğinde 5 şişe bira bitirmişti ve hala devam ediyor." Gözlerim bir anda sonuna kadar açıldı çünkü Dolunay içmezdi. İçtiğinde sarhoş olana kadar içerdi ve gecenin sonunu hepimiz biliyorduk. 2 boş viski şişesi. "Poyraz'ı zaten biliyoruz." Dedi eliyle beni gösterirken. Ellerini pantolonunun arka ceplerine soktu.
Poyraz'ın böyle davranmasından cidden bunalmıştım. Kabullenmişti ama hala buruk bir şekilde beni bekliyordu. Sıkıntıyla iç geçirdim. Onu üzmek istemiyorum ama beni anlamıyor. Biriyle bakışsam bile ertesin gün bakıştığım çocuk anası ağlamış bir şekilde geliyordu. Salağa yatıp anlamamış gibi yapıyorum ama bir yere kadar.
Kısa bir süre sessizce birbirimize baktık. "Bak Mayıs hayatına karışmak istemiyorum biliyorum sevmiyorsun bu tür davranışları ama Rüzgar'ın ya da her hangi birinin sana zarar vermesini istemiyorum çünkü arkadaş ya da dosttan öte kardeşimsin sen benim. Ve seni üzgün görmek istemiyorum geçen seferki gibi." Dedi ve saçlarını karıştırdı. İşte yine her zamanki gibi iyiliğimi düşüyordu. Sahip olmadığım abim gibiydi.
"Eğer o çocuğu sana saçma hareketler yaparken yakalarsam onu kulaklarından tavana matkaplar, pinyata oynarım ama tek fark elimde sopa yerine balta olur." Dedi.
Kahkahalarla gülmeye başladım ve "Saçmalama Uzay. Emin ol Rüzgar'ın en saçma hareketi ebelemece oynamak." Dedim gülmeye devam ederken. Benimle gülmeye başladı. "Cidden ebelemece mi oynadınız?" Kafamı hızlıca salladım. Gülerken kafasını salladı ve bir anda ciddileşip "Ben ciddiyim Mayıs yaparım." Dedi. Gülmeyi kesip kafamı salladım, bazen Uzay'a karşı nasıl davranmam gerektiğini çözemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.