"Abi çok saçma. Hahaha yapmayalım, oraya hayatta almazlar bizi." Kıkırtılarım arasında beni duyduğundan şüpheliydim ama susmadan konuşuyordum. Neden mi? Ah evet azıcık içmiş olabilirim. Tamam biraz fazla kaçırmış olabilirim ama lütfen bunca olandan sonra bir yerde patlamam gerekiyordu. "Şhh alacaklar bizi sen merak etme, parasıyla değil mi ulan?" Dedi Kaya koluna girmem için kolunu uzattığında. Kıkırdayarak gözlerimi devirdim ve koluna girdim.
Tam olarak girmeye çalıştığımız yer ünlü bir ressamın bütün çalışmalarını sergilediği bir galeriydi. Aynı adımlarla yürüyerek danışma kısmına geldik. "Of çok çişim geldi." Lobide bir kaç kafa Kaya'ya döndü. Şu durumda yerin dibine girmem gerekirken insanları takmayan ve hafifmeşrep bir şekilde broşürlere bakan Kaya'ya gülmeyi seçtim. Muhtemelen bizi buradan şutlayacaklardı ama bir yerimize taktığımızı sanmıyorum. "Hoş geldiniz. Almaz mıydınız?" İkimizde aynı anda sağımıza döndüğümüzde garson kılıklı bir adamın bize kadehler dolusu kırmızı şarap uzattığını gördük. Tam elimi uzatmış bir tanesini alacaktım ki Kaya benim elimi iterek kadehi kendisi aldı. "Sen bugünlük sınırını aştın."
Gözlerimi devirdim ve kafamı kaşıyarak tablolardan birinin önüne geçtim. "Tamam al hadi." Dedi Kaya ve kadehi göz hizamda tuttu. "İstemiyorum, git başımdan." Bir anda keyfim kaçmıştı. Şuradaki köşede duran yeşil büyük yapraklı çiçeğin yanına gidip ağlamak istiyordum. Neden hayatlarımız berbat olmak zorundaydı ki? Ya o gün Dolunay gelmeseydi bize, gerçekten gider miydim Kaya ile? Peki ya gitseydim Rüzgar'ı hiç tanımamış mı olurdum? Siktir Rüzgar. Aferin Mayıs, aferin böyle devam et. Pisliğin tekisin. Etrafındaki herkes senden tiksinecek.
Bak Dolunay bile gitti.
Onun gitmesinde benim suçum yok.
Evet bence bir de Dolunay'a soralım.
Tamamen kendi kafasında kurdukları yüzünden gitti.
Belki de sen çok sıktın kızı? Hep öyle yapmaz mısın? Tek üstüne düşmediğin kişi Rüzgar, gerçekten onu sevdiğini böyle mi kanıtlıyorsun?
"Sus artık!" Diye bağırmamla bütün herkes dönüp bize baktı. "Bir şey demedim Mayıs. Sakin ol." Kaya kuşkulu yeşil gözleriyle bana bakıyordu. Ben ne yapıyorum? Eve gitmem gerekiyordu. "Kaya. Annem merak edecek bana taksi çağırır mısın?"
Kafasını salladı ve "Çağırmama gerek yok aşağıda ki sokakta taksi durağı var. Hadi kalk bakalım minik kız." Dedi elini bana uzatırken. Minik kız.
"Ahh bana sakın okuldan kaçamam ben deme."
"Kaçamam Kaya annem peşime kesin birini takmıştır."
"Canan Yetkiner minik kızının peşine adam takabilecek kapasitede bir kadın. Evet haklı olabilirsin, bence kesin kaçtığını öğrenince kafana sıkar." Dalga geçmesi hoşuma gitmiyordu, hem zaten annem ona güvenmediği kadar bana da güvenmiyordu. Yapabilirdi.
Dolunay çoktan çitten atlamış ve bir sigara yakmıştı. "Mayıs ciddi olamazsın. Odanda rahatça sigara içiyorsun ama okuldan mı kaçamıyorsun?" Kaya'nın en yakın arkadaşı gözlerini kapayıp kafasını ağaca dayamıştı. Sabırlı çocuk. "Ne var biliyor musun minik kız tamam gelme." Dedi Kaya ve arkasını dönüp ters yöne doğru ilerlemeye başladı. "Bende gelmiyorum o zaman." Dolunay o kadar umursamaz bir şekilde söylemişti ki bir an için onlarla gideceğini sandım. Kaya'nın arkadaşı "Ah sıktınız ama." Dedi ve telden geri okula girip beni kucağına aldı ve okulun 3 sokak ötesinde indirdi. Sonuç olarak kendim kaçmamıştım. Kaçırılmıştım.
"Yürüyebilecek misin yoksa seni taşıyayım mı?" Galerinden çıktığımızdan beri midem ağzıma geliyordu ve daha ne kadar kendimi tutabilirim diye düşünmeden edemiyordum. "Yürüyebilirim, sadece midem bulanıyor." Dedim ve bileğimdeki tokayla saçlarımı topladım. "Demek miden bulanıyor."
Bir anda kendimi Kaya'nın kucağında buldum, sokakta hızlı hızlı yürüyordu. "Kaya indir beni." Dinleyeceğini falan mı sanmıştım? "Yoo." Dedi sadece. Bu sefer bebek sallar gibi sallamaya başlamıştı beni. Evet üstüne kusmamı istiyordu galiba. "Üstüne kusacağım." Her ne kadar tehditkar bir şekilde söylemiş olsam da beni takmadı ve gülerek "Demek o kadar cesaretin var. Hadi kus bakalım." Dedi. Şimdide gülerek etrafında dönüyordu. "Kus! Kus! Kus!" Neden güldüğümü bilmeden gülüp, dönmenin etkisiyle gözlerimi kapadım. Tekrar yürümeye başladığında uzun bir sessizlik oldu. Anlamasız ve kuru bir sessizlik. 2 sokak ilerideki kedilerin kavga seslerini duydum. Sanki bebek ağlaması gibiydi. Bir kaç bardan çalan yumuşak notalar... Taksi durağına kadar tek kelime etmemiştik ikimizde. "Geldik prenses."
Beni yere indirdiğinde kendimi boşlukta gibi hissettim ve biraz üşümüş. "Sağ ol." Dedim hafif gülümseyerek. Sadece kafasını salladı ve taksinin kapısını açtı. Tam binerken "Taksinin plakasını aldım, eğer bir şey olursa hemen beni çaldır." Dedi sessizce kulağıma. İşte Kaya buydu.
Eve 20 dakikalık bir mesafe kaldığında telefonuma bakmak için çantamdan çıkardım. 35 cevapsız arama. 35.
32 Rüzgar. 3'ü annem. Bir kaç tanede mesaj.
Gönderen: Rüzgar
Ben Moondayım sizinkilerde burada istersen gel. Bence gel yani. Tabi Vuslat'ı boğmayacaksan.Gönderen: Rüzgar
Hey sana diyorum. Bu kadar kısa sürede eve gidip uyumuş olman imkansız.Gönderen: Rüzgar
Mayıs?Sonrasında zaten milyar kez aramıştı. İşte şimdi ayılmıştım. Taksi evin bahçesine girdiğinde hızlıca parayı uzattım ve taksiden yıldırım gibi inip eve yürüdüm. Şu anda aklıma takılan şey annem değildi. Rüzgardı. Nitekim eve girince annemlerin de beni takmadığını gördüm. İkisi de oturmuş film izliyorlardı. "İyi akşamlar." Dedim salonun önünden geçerken. "Hey serçe dön geri. Arkadaşlarından biri geldi." Arkadaşlarından biri. Bunu duymamla salonun kapısına geri döndüm ve yüzüm taş kesmiş bir şekilde anneme baktım. Ağzına bir kaç patlamış mısır attı ve bana döndü. "Sen iyi misin bembeyaz olmuş suratın."
"İyiyim sadece yıkanıp uyumak istiyorum. Kim geldi?" Dedim aceleyle. Her kimse umarım yukarıda değildir. "Şey hani şu hırkanı getiren çocuk var ya. Sonrada bizim şirkete gelmişti. O geldi, seni sordu evde mi diye bende hayır dedim içeri geçmesi için ısrar ettim ama sadece teşekkür edip gitti."
Ne diyeceğimi bilemedim. Sadece kafamı salladım ve odama çıktım. Gerçi Rüzgar'a da ne diyeceğimi de bilmiyordum. Şu anda Dolunay'ı arayıp akıl danışmak için nelerimi vermezdim ama adım gibi eminim telefonu kapalıdır. Odama çıkınca hızlıca çantamı yatağıma fırlatıp, banyonun yolunu tuttum ve hemen küveti doldurmaya başladım. Aklımdan bin bir türlü düşünce geçiyordu.
Kıyafetlerimi çıkarıp yere attım ve kendimi ılık suyun içine bıraktım. Şu anda içtiğim şeylerinde etkisi yüzünden aklımı tam olarak toparlayamıyordum, bu da beni sinir ediyordu. Sebepsizce ağlamaya başladım ve telefonumu alıp direk Dolunay'ı aramaya başladım. Bir kere çaldı durdu, ikincinin ortasında telefon açıldı.
"Mayıs?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Teen FictionGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.