"Rüzgar!" diye bağırdım kapı eşiğinden. Hızlıca arkasını döndü. "Hı?"
"Sen hemen çıktın ama çıplak ayakla nasıl gelmemi bekliyorsun?" Bir saniye için ayaklarıma baktı ve sonrasında heyecanla yürüdüğü yolu yavaş adımlarla geri döndü. Üzgünüm 5 yaşındaki Rüzgar.
Merdivenlerden çıkmaya başlamıştık ki "Mayıs?" sesiyle durduk. Eğer bugün bir daha adımı duyarsam sanırım arkama bakmadan kaçacaktım. "Efendim Nazan hanım?" Gözlerini devirdi ve "Bu hitap konusunda anlaştığımızı sanıyordum." Dedi. Rüzgar her şeyden habersiz aramızda bizi izliyordu. Tekrar düzelterek "Efendim babaanne?" Dedim. Göz ucuyla Rüzgar'a baktığımda gözleri büyümüş bir şekilde bana bakıyordu. Babaannem ise tatmin olmuş bir şekilde gülümsüyordu. "Bu genç beyefendi ile tanıştırmayacak mısın beni?" Diye sordu. Evet aslında tanıştırmayacağım.
"Babaanne Rüzgar okuldan arkadaşım, Rüzgar babaannem." Babaannelerin üstüne basarak konuşmuştum. Rüzgar hafifçe gülümseyerek babaannemin elini sıktı. "Merhaba nasılsınız?" Dedi yumuşacık bir sesle Rüzgar. "İyiyim Rüzgarcım sen nasılsın?"
Rüzgarcım? Cidden mi? Rüzgarcım nedir? Dünyanın en samimiyetsiz seslenmesi. "Ben de iyiyim teşekkürler." Dedi Rüzgar. Tam babaannem ağzını açmış bir şey diyecekti ki araya atlayıp "Biz de odama çıkacaktık aslında babaanne o yüzden biz seni rahatsız etmeyelim." Dedim ve Rüzgar'ın elinden tuttuğum gibi arkamdan sürüklemeye başladım. Odamın kapısını yavaşça kapatıp Rüzgar'a döndüm. "Beni bu kadar erken odana atmanı beklemiyordum Mayıs." Odamı tarihi eser inceler gibi inceliyordu. "Yani seni odama atacağımı ama biraz ilerledikten sonra mı olacağını bekliyordun?"
Siktir ne dedim ben? İlerlemek? Neye ilerlemek. Çıkmıyoruz bile. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve bir şey dememişim gibi yatağın yanında duran babetlerimin yanına gittim. "Çok geç ne dediğini duydum." Dedi gülerek.
Konuyu değiştirmek için "Tuğçe hoca çizdiğim çizime bakmak istemişti bugün ama gitmedim." Dedim. Neden konuyu değiştirmek için bunu demiştim bilmiyorum ama demiştim işte. Kafasını salladı ve "İstersen okula uğrarız." Dedi. Hala odamı inceliyordu. "Olabilir." Dedim baktığı yere bakarak. 5 yaşında ne var ne yokum, babamın dizinde otururken çekilen fotoğrafa bakıyordu. Sağ dizine oturmuş yanaklarını tutmuş kahkaha atıyordum. Babam ise bana hayatta kalan tek varlıkmışım gibi bakıyordu. Şimdi ki durumumuzu düşününce nasıl bu kadar uzaklaştığımızı anlamıyordum. Küçükken benim için sadece babam vardı. Şimdi ise başkaları bile varken o yoktu. "Çok benziyorsunuz." Dedi fotoğrafı işaret ederek. Yavaşça kafamı salladım ve "Çıkalım mı?" Dedim.
"Çizimi almayacak mısın?" Dedi. Çizimi tamamen unutmuştum. Alnımı kaşıdım ve küçük kütüphaneye gittim. İkinci çizimi almak için elimi uzattım ama sonrasında duraksadım. İlk çizdiğimi götürsem ne olurdu ki? Hem kim anlayacaktı onun Rüzgar olduğunu. İki çizimin içinde de Rüzgar vardı. Aslında ikincisinde ona dair bir iz bile yoktu. Rüzgar olduğunu sadece ben biliyordum.
Ani bir şekilde fikrimi değiştirip "Neyse yarın götürürüm." Dedim ve odanın kapısına doğru yürümeye başladım. Bileğimden tutarak beni durdurdu. "Peki ilk ben görsem?" Diye mızırdandı. İşte o dediğin anca rüyanda olur Rüzgar. Tanıdığım her insan çizimleri ilk görmek için yalvarırdı ama sonu hep hüsran olurdu.
Ama çizdiklerini hep O ilk görürdü.
Ne yazık ki artık göremeyecek. Şimdi sus.
"Hadi, hadi açım ben." Diye ben de kolundan çekiştirmeye başladım. Birbirimizi amaçsızca çekiştirirken telefonu çalmaya başladı. Sağ eliyle iki kolumu da tutarak sol eliyle cebinden telefonu çıkardı. Ellerimi bırakması için fazlasıyla zorluyordum ama biraz bile gevşememişti elleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Güneşi
Novela JuvenilGüneş artık batıyordu, daha ne kadar dibe batacağını düşünürken gökyüzündeki yıldızlar birer birer görünmeye başlamışlar. Hissedebiliyordu, artık koca gökyüzünde tek değildi.